Vazgeçilmez Üvey Anne Olmak
“Üvey anne”leri masallarda okuyanlar ve üvey annesi olmayanlar, onların masallarda kaldıklarını düşünürler. Kırmızı başlıklı kızın kurdu gibi, pamuk prensesin yedi cücesi gibi. Oysa üvey anneler bir masal değildirler ve de varlar. Hem de capcanlı varlar.
Kadınlar var. Onun için de anneler ve babanın evlendiği ikinci kadınlar var. Babanın evlendiği ikinci kadına (eğer birinci kadından çocuk varsa) üvey anne denir. Üvey anne kötü müdür? Değildir. Kötü olan babanın ikinci eşi olmak veya çocuğun babasının ikinci karısı olmak da değildir, kötü olan kadındır. Kadın kötü olunca onun anneliği de kötü olur. Hele bir de yıkılmış evin üstüne gelmişse al sana üvey anne. Kötü üvey anneler, baba ile evlenmeden önce genellikle çocuk düşkünü olarak gösterirler kendilerini. “Biz seninle arkadaş olacağız canım.” derler. Kırmızı başlıklı kızı kandıran kurt gibi. Oysa kurttan dost olmaz.
Kadın kötü olur dedim ama buna itirazların geleceğini biliyorum. “Annelik içgüdüsü her kadında vardır” türünden itirazlar gelecek. O zaman cami kapısına çocukları leylekler mi bırakıyor.
Kötü olan, yani sevgisiz olan kadın, kocasının ilk karısından olan çocuğuna değil, kendi çocuğuna karşı da sabırsız ve öfkelidir. Üvey olduğu için değil. Kötü insan olduğu için öyledir o.
Benim üç tane arkadaşım var üvey anne olan. Çocuklar annelerinden çok üvey anneleriyle kalmak istiyorlar. Çünkü onlarla mutlu oluyorlar. Peki ne yapıyor bu kadınlar da vazgeçilmez üvey anneler oluyorlar? Fazladan çabaya gerek yok. Önce evlendikleri insanı seviyorlar. Yani kocalarını seviyorlar. Kocalarını sevince de kocalarının ailelerini ve kocalarının sevdiklerini seviyorlar. Sonuç olarak da kocalarının sevdikleri çocukları seviyorlar. O çocuğu kimin doğurmuş olduğu değil önemli olan, çocuğu kimin dokuyacağı önemli diye düşünüyorlar.
Kadınlık vasıfları olan kadınlar, iyi anne ve iyi üvey anne oluyorlar. Nedir bu kadınlık vasıfları? Sakın doğurganlık diyeceğimi düşünmeyin ama doyurganlık diyeceğim. Her kadın doğurmasa da olur ama doyurmazsa olmaz. Zaten doyuramayacağını bilen veya doyurmaktan sıkılıp vazgeçen kadın doğurmasın da. Doyurmaktan da karnımızı doyurmak gelmesin akıllara. Tabii ki o da var ama duygusal olarak insanı doyurmak, karnını doyurmaktan daha önemli.
Çocuk seven, insan seven, empati yapabilen kadın üvey anne olmaz, olamaz.
Sabırsız ve tahammülsüz kadınların anne olma halleri de pek hoş olmuyor. Çocuklarını yasaklarla boğuyorlar. Çocuklar bu yasaklara uymayınca da öfke nöbetleri ile tanışıyorlar.
Gazetelerde haber olarak okuduğumuz, çocuğa eziyet eden üvey annelerin yanında babalar da var. Peki bu babalar neden duruma seyirci kalırlar anlaşılır gibi değil. Galiba bakış açısı. Herhalde çocuğa çektirilen eziyetin, çocuğun iyiliği için olduğunu düşünüyorlar. Oysa kimse bir diğerine onu çok sevdiği için acı vermez. Tam tersi sakınır onu tehlikelerden, kötülerden ve her şeyden.
Çocuklar bu kötülerle karşılaşınca önce şaşırırlar. Etliye sütlüye karışmamaya ve ayak altında çok dolaşmamaya çalışırlar. Kısaca görünmez olmak isterler çocuklar. Ama bu davranışlar çare olmaz. Her yaptıkları göze batar. Kötü ile uzlaşılmaz. Kötü uzlaşır gibi görünür ve sonra da yapacağını yapar. Üvey anneler konusunda bu kadar çok şeyi nasıl oluyor da bir araya getirdiğimi herhalde merak ettiniz. Çok da merak edilecek bir durum yok ortada. Ben bir üvey anne ile yaşadım.
Ama şanslıydım ve benim yatılı okulum vardı. Ben oraya saklanırdım. Ev Moda'da, okul da Çamlıca'daydı ama ben eve gelmezdim. Hafta sonlarımı da okulda geçirirdim. Üniversiteye başladığım yıl da 17 yaşımdaydım ve evden ayrıldım. Anahtarları masanın üzerine bırakarak evden çıkıp gitmek kadar insanı rahatlatan bir hareket olamaz. Sonrasını sonra düşünmek üzere gider insan. Sonrası da zaten üvey anne ile geçirilen günler kadar kötü olamaz.
Mayıs ayı yaklaşıyor. Anneler günü. Biliyorsunuz ben “gün”lere karşıyım. Şimdi, annesinden ayrı olan ve kendini bilmez bir kadının elinde kalan çocuk için nasıl bir gün bu?