Çocuklar Çanta Taşımasın
Her eğitim yılının başında, anne ve babalara çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği öğütlenirken, çocuklara da nasıl ders çalışmaları gerektiği hatırlatılır ve bu arada şu yazı başlıkları da dikkat çeker: “Çantasız eğitim”, “Çocuklar çanta taşımasın.” Tamam ben ihtiyarladım ama doğum tarihim de milattan önce veya Çaldıran Meydan Muharebesi'nin olduğu yıl değil. Ben de okula gittim. Benim için hiç kimse çanta konusunda endişelenmedi. Oysa benim de çantam vardı. İçinde de kitaplarım vardı. Ama kitaplarım o kadar da ağır değildi. Taşıyabilirdim. Sırtımı kamburlaştırmadan, çocuk duruşumu bozmadan taşıyabilirdim.
Öğretmenim ders de verirdi. Evde kocaman ansiklopediler olurdu ve ben derslerimi bazen onların yardımı ile yapar ve sarı sayfalı defterime ucu kömürden az ince kalemimle yazardım.
Şimdi ne oluyor? Okula giden çocukların bazılarının tekerlekli çantalarının olduğunu görüyorum. Sanki onlar okula değil de on beş gün sürecek olan Çin gezisine çıkıyorlar. Bir günde ne o kadar çok kitap okunur ne de evde çocuğa ödev olarak araştırma verilir. Kimse ama hiç kimse yanlışın nereden kaynaklandığını değil ama çantaların ebatlarını konuşuyormuş gibi geliyor bana. Okul eğlenilen bir yer olmalı. Ne çanta, ne koyu renk boyalı duvarlar, ne duvarlardaki resimler, ne de öğretmenler asık suratlı olmamalı.
Milli Eğitim, ilkokullardaki sistemi değiştirerek katılımcı eğitim modelini uygulamaya başladı. Bu model yeni değil ama biz anca keşfettik galiba. Ben 1968 yılında Norveç’e okul öncesi eğitim için gittiğim zaman eğitimde katılımcı model uygulanıyordu. 40 sene sonra hidayete erdik. Hiç ermeyebilirdik de…
Belçika’da yeni bir okulun açılıyor olması haberi beni çok heyecanlandırdı. Çocukların yapmak istediklerini yapacakları bir okul açılacak. Bu okulda eğitimin çıkış noktası “öğrenmek isteyen öğrenir”. Tarih öğrenmek isteyen tarih, müzik öğrenmek isteyen müzik, fotoğraf öğrenmek isteyen fotoğraf öğrenir. Öğrenmek istemeyene bir şey öğretmek mümkün değildir. Okulda öğretmen değil yol gösterenler yani liderler ve rehberler olacaklar. Çocuklar bir yol göstericinin kolaylaştırıcılığında, yeteneklerini keşfedecekler ve geliştirecekler. Bütün sorun çocukların okula ille de öğrenmek için değil ama arkadaşlıkları geliştirmek ve merak ettikleri işleri yapmak ve eğlenmek için gelmelerinin sağlanması. Bu da bir hayal demeyin sakın.
Bu hayal, okuduğum habere göre çoğu ABD’de olmak üzere gerçekleştirilmiş ve dünyada tam da dediğim gibi eğitim veren 36 okul var. Çanta nerede şimdi. Çantadan başladık ve nerelere geldik. Çanta yok. Böyle bir eğitimde çantanın ne işi var. Bu okullarda eğitim anlayışı, ezberletmek ve kafasına kakarak öğretmek değil. Yaşamayı sevdirmek, yaratıcı yapmak, yetenekleri ortaya çıkarmak. Ama bu eğitim bizi bozar. Öğretmenin forsu, babanın “çalış” otoritesi, annenin ödevlere yardımcı olması çöker gider. Çocuklar, ancak “kim 500 milyar ister” yarışmasında çıkabilecek olan dünyadaki en uzun nehri, en kalabalık şehri ve hangi ülkede nelerin yetiştiğini öğrenmek zorundalar. Hele havuz problemi yapamayanların vay haline. Çünkü okula gidecek olan çocukların yarıdan fazlasının 5 delikli koca havuzları dolduracağı varsayılıyor. (Bu arada bu konu da çok basit: Açarsın muslukları, takarsın ipot’unu, beklersin. Havuz dolunca da kapatırsın musluğu.)
Ansiklopedilerin minicik CD’lere sığdığı, kitapların CD’lerden okunduğu, ödevlerin bilgisayar ortamında yapıldığı çağlardayız ama çocuklarımızın ellerinde veya sırtlarında koca çantalar. Öğrenecekler ya… Çanta olmadan okul mu olurmuş?.. İskandinav ülkelerinde 40 yıl önce uygulanmaya konulmuş olan eğitimi geçen yıl keşfettik; bunu da keşfedeceğiz, ne var yani şunun şurasında 40 yıl kaldı. Zaman dediğin de ne ki, su gibi akıyor, göz açıp kapayana kadar geçiyor.
Çocuklar, alın bavullarınızı ellerinize okullu oldunuz…
Güvem Türe
Okul Öncesi Eğitim Uzmanı-Yazar
Güvem'ce, 2006