"Çocuk O Ayol, Hiç Büyür mü!"
Okul Öncesi Eğitim Uzmanı, Yazar Güvem Türe'den nefis bir yazı.
“Sen 40 yaşında da olsan benim çocuğumsun ve ben senin annenim.”
Çocuklar bizim onlara yüklediğimiz veya yükleyemediğimiz sorumluluklar nedeniyle 3 yaşından itibaren şaşkın olurlar. Şaşkınlaşırlar ve de çoğu da öyle şaşkın kalır. Çünkü onların akılları düz mantıktır. Bizim akılımız ise (her şeyi bildiğimizi sandığımız için) iki ucu çetrefilli bıçak.
Eğer 3-4 yaş civarında bir kardeşleri olmuşsa her sözün başında; “Sen artık büyüdün...”vardır. Ne zaman bu durumdan yaralanarak kendilerine bir vazife çıkarsalar.. “Sen daha çok küçüksün…”le karşılaşırlar. Kafa karışıklığı başladı işte: Sorumlu mu, değil mi?
3-4 yaşlarında onu yuvaya vermeye karar veren anne-babalarlarıyla, onların da anne ve babalarıyla arasında müthiş meydan muharebeleri başlar. Bu yüzyıl savaşlarının başlangıcıdır. Savaş kendileri için verilmektedir ama kimse ona sormaz bile. Sorsalar da o anda bilecek durumda değildir. Ama ilk fırsatta o evden uzaklaşmanın iyi olacağını sezmeye başlamıştır. Gerçek anne ve babaların, anne ve babaları emekli olmuşlardır. Artık yapacak bir işleri yoktur. Kendilerini tam da “işe yaramayız artık” bitkinliği içinde sürüklenmiş bulurken, ”aaaaa…. o da ne torun oldu”. İşte sana oyuncak. Kendilerinin işe yeniden alındığını düşünürler. Toruna yani “o” na bakarlar. Altını temizlerler . Sürekli kucaklarında hoplatarak “hoppidi, hoppidi “ yaparlar. Ayaklarında sallarlar. Ama çocuğun kadir kıymet bilmez ana-babası 3 yaşındayken, daha fındık kadar çocuğu yuvaya vermeye kalkmışlardır. Göz yaşları. En etkin silah, göz yaşları. “Onu bizden ayırmayın” senaryoları içinde akıtılan göz yaşları işe yarar. Çocuk ne yazık ki ellerinde kalır.
Bu çocuklara ne mi olur? Hiçbir şey olmaz. Sadece büyüyemezler. Yok, daha doğrusu büyürler de büyümeleri zaman alır. Yavaaaaaşşşşş, yavaşşşşşşşşşşşş büyürler.
Ne demek büyüyememek? Büyüyememek demek, kendi kendine yemek yiyememek, kendi öz bakımını yapamamak, tuvalet eğitimini 3 yaşında bile tamamlayamamak, bebek gibi konuşmak, bağımlı olmak demek.
Veya;
Siz ve çocuğunuz çok seviyeli bir ilişki yaşadınız ve çocuk sizin gözünüzde büyüdü. Sizi büyütenleri de işin içine akıllı bir taktikle katmadınız. Okudunuz, internetten takip ettiniz. Olması gereken her şeyi kitabına göre yaptınız. Ama o hala size bağımlı. İstiyorsunuz ki sizden bağımsız olsun.( İçin için daha erken olduğunu düşünüyorsunuz ama bunu kendinize de itiraf edemiyorsunuz.) Sonra bir gün tüm duygu ve kaygılarınızı ayaklar altına alıp onu bir kampa yollarsınız. İşte herkesin bittiği an budur. Sizin içiniz içinizi yer ama okuduklarınızı hayata geçirmenin de zamanıdır. Çocuk gider ama gittiği gibi gelmez. Ukala olur. Her şeyi bilmeler ve sizi kabul etmemeler. Yalnız başına takılmalar, internetten arkadaşlarla sohbetler. Ne o ne? Kim bu çocuk? “Yoksa yanlış düğmeye erken mi bastım!” diye düşünceler alır sizi.
Tatillerde dünyanın bir ucuna birlikte gidersiniz ve “o” orada da arkadaş bulur ve sizi “eker!”Artık siz yoksunuz. Arkadaşı var. Bunu içinize sindirirseniz gelecek olan artçıları da sindirebilirsiniz. Zira, gün gelir ve en iyi konuşulacak kişinin siz olmadığının ayırdına varırsınız. Sakın ola ki arkadaşları hakkında fikir yürütmeyin. Çocuk büyüyor. Siz ne derseniz o aksini söyleyecek ki büyüdüğünü anlasın. Bu arada yüreğiniz paramparça. Hani o küçük ayaklarını öptüğünüz var ya (şimdi 43 numara) hani o ellerini öptüğünüz var ya (şimdi pençe), hani o teninin kokusunu içine çektiğiniz var ya (şimdi losyon ve ter) büyüyor.
Çocuklar büyür mü? Bilemediğim için sordum bu soruyu. Hem büyüsünler istiyoruz hem de bizim büyümelerini istediğimiz gibi büyüsünler istiyoruz. Büyüklerinin ellerini öpsünler, bayram seyran bilsinler, spor yapsınlar, dans etsinler, sigara içmesinler, akıllı fikirli arkadaşları olsun. Oysa bu olanaksız. Onlar bizim projelerimiz olarak başladılar ama bizimprojelerimiz olarak devam edemezler.
Onlar varlar ve BİREYLER.
Sorun nerede çetrefilleşiyor?
*Onları büyütürken HAYIR demeyi bilmememizde veya bu kelimeyi onları kaybedebiliriz diye düşünerek yeterince sık kullanamamızda,
*Bizim ve büyüklerimizin farklı bir uğraşısının olmamasında;k endi yaşam alanlarımız ne kadar genişlerse o kadar az uğraşırız onlarla,
*Çocuk büyürse, hayatta bir amacımızın kalmayacağını düşünmemizde; çocuklarımızı hayatımızn merkezine koyduğumuz için, onlar gidince, bizden uzaklaşınca merkezimizin kaydığını düşünüyoruz.
Bilmemiz gereken , bence, çok basit : Biz bir ağacın gövdesiyiz ve dallar hep ağaçtan uzaklara doğru büyür ve meyvalarını da çoğu zaman yan bahçeye düşürürler.
“Ağacı ben dikmiştim ama…..” bencilliği yok. Bırakalım da meyvanın tadını başkaları da çıkarsın.
Sabırla kalın.
Güvem Türe
Okul Öncesi EğitimUzmanı-Yazar
"Güvem'ce"
www.guvemture.com