ANNE BABA REHBERİ - GÜVEM TÜRE

Samatya, Çocukluğum ve Yün Mayo

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 27.06.2012

Samatya Çocukluğum ve Yün Mayo

Geçenlerde Samatya'da bir şenlik oldu. Samatya için yapılan bu şenlik “Müzik Zil ve Caz” adı altında geçen yıl başladı. Çok hoş oluyor. Samatya meydanına masalar konuluyor ve herkes müzikle iç içe sosyalleşiyor. Bu yıl o kadar kalabalıktı ki masamızda hiç tanımadığımız genç çiftle birlikte müzik dinledik ve sağlığa kaldırdık kadehleri. Onlar Samatya'ya ilk kez geliyorlarmış. Anlatmak istedim sokaklarını oraların ama başaramadım. “Ben Samat'yalıyım” demek istedim.Utandım. Bazen olur öyle. Sizlere anlatacağım şimdi onlara anlatamadığımı.

Bugün hava çok sıcak. Bundan birkaç sene önce de böyle sıcacık olmuştu.

O zaman annem yaşıyordu. Anneme telefon ettim ve telefonu açar açmaz “Burası Fas” dedi. Annem komik kadındı…Havalar bu kadar sıcak ve herkes denize girerken benim aklıma çocukluğumun Samatya'sı ve deniz maceraları geldi.

Samatya'daki evimize yürüme mesafesinde annemin çocukluk arkadaşı yaşıyordu. Nilo teyze. Adı Nilüfer ama o benim Nilo teyzemdi. Nilo teyze ve kız kardeşi, kocalar ve çocuklar hepsi bahçe içinde kocaman bir evde oturuyorlardı. Sümbül efendi camii ve mezarlığının arkasındaydı ev. Nilo teyzelere giderken mezarlığı geçmek gerekiyordu. Ben sırf bu yüzden ıslık çalmayı öğrenmiştim. Mezarlıkdan geçerken sürekli ıslık çalarak kendimi korkularımdan arındırıyordum. Bir tek kız arkadaşım vardı. Nilo teyzenin kız kardeşinin kızı Selma. Selma benim kadar azgın değil, ama beni idare ediyor. Bazen Selma ile bizim evde, asma kat gibi olan yerde evcilik oynuyoruz. Bazen de bahçeye kilim seriyoruz evcilik için. Ben hep evin babasıyım.

Evimizin bahçesinin arkasındaki Acar’lara ait olan, incir bahçesinden dümdüz devam edince Samatya denizine geliniyor. Şimdiki Samatya hastanesininin önündeki tren yolunu geçince deniz. Hastane falan yok o zaman. Şimdi üzerinden vızır vızır gittiğimiz sahil yolu hiç yok…O kadar yakın ve o kadar temiz denizimiz var... Kumların sayıldığı bir su. Anneme incirlikte oyun oynadığımı söylüyorum ama yalan… Çocuklarla doğru denize gidiyoruz. Selma gelmiyor, annesinden korkuyor. Ben de korkuyorum ama gözüm kara. Herkes kendini donla suya atıyor, ben de. Üstelik o zaman donlarımızı analarımız dikerdi. Demek ki satılık don yoktu. Kız donlarının kenarı sıkı olur ve tığla iş yapılırdı. Erkekler hafif Arap Kadri gibiydiler. Suya girince ağlar aşağı sarkardı. Çıkma vakti geldiği zaman da donları iyice sıkar ve kuruması için taşlara vururduk. Bu konuda ciddi çaba harcardık. Eve gelir gelmez annem, ”Hangi cehennemde” olduğumu sorar ve daha ben yanıt veremeden kolumu yalardı. Tuzlu! Cezalıyım! İki gün evden çıkamazdım. Ceza bitince de hemen denize koşamazdım ama daha sonra gene deniz. Annem en son neremi yaladıysa eve girmeden önce oramı yıkardım ama gene de her seferinde yakalanırdım. Elim, ayağım, kolum, kulağımın arkası, ensem gibi saçma yerler beni ele verirdi.

Samatya Çocukluğum ve Yün Mayo

Biraz büyüyünce mayom oldu ama o zaman böyle incecik mayolar yoktu. Mayo yoktu, olanlar da yündü. İşte o yün mayoları giyince kızların da ağları sarkardı. Suya girince bir de ağırlaşırdı meret. İpli saplı mayolardı… Biz de bayıla bayıla giyerdik kurumayan mayoları. Şimdi kızlar çıplak, mayolar ıslanmıyor bile, denizler kirli, havuzlarda çimiyor insanlar.

Mayomuz yündü, anamız ceza verirdi ama arkadaşlarımızla sokakta oynar, denize girer ve ÇOK GÜLERDİK.

Konular :