Onların İyiliği İçin Devreden Çıkın!
Yaşantımızda problem yoktur, bakış açımızda problem vardır. Durun hemen itiraz etmeyin. Sakin olun. Problem tanımlaması için bazı cümleler kurmak istiyorum:
** Beklentilerimizle, bulduklarımız çakışmayınca problem olur.
** Yeni ve bilinmeyen problemdir.
** Deneylerimizin ve bilgilerimizin yetmediği durumlar problemdir.
Veeeeeeee……….. Ne kadar çok problem varsa o kadar da çözüm vardır.
Yukarıda yazılanlara umarım katılıyorsunuzdur. Son yazdığım da hiçbir problemin çözümsüz olmadığını gösteriyor. Çözüm ne peki? Çözüm BİZİZ. Dudak büktünüz değil mi? Bükmeyin. Havuz problemleri benim için problemdi. Ne zaman ki onları çözmemem gerektiğini anladım, bahsi geçen havuzlar ve onlara akan sular, benim problemim olmaktan çıktı. Önce öğretmenimin, sonra da babamın problemi oldu. Çünkü ben öylece durdum. Yani artık kalakalmıştım. Onlar telaşlandılar. “Acaba Güvem’in kafası mı çalışmıyor?” “Acaba Güvem okumayacak mı?” Etrafımda ne yapacaklarını bilmeden deli deli dolaşıp fısıldaşırlarken benim bu işi anlamadığımı anladılar. Öğretmenim yardım almamı söyledi. Babam kendisi öğretmekten, daha doğrusu beni hırpalamaktan vazgeçti. Yeni bir öğretmenim oldu ve bana sakince havuzu, muslukları ve suyu anlattı. İki ders sonra zihnim açıldı. Havuz problemleri benim için çerez oldu. Öğretmenim ve babam da problem olduklarını hiç fark etmeden zeka yaşımın geliştiğine karar verdiler. Aslında benim problemim havuz değil, onlardı. Demek ki önce problemi saptamak gerek.
Eşinizin, sizi 10 yıl sonra da ilk günlerdeki gibi şımartmasını istiyorsanız bir probleminiz var demektir. Çünkü beklentilerinizle bulduğunuz davranış çakışmaz. Beklentilerinizi azaltırsınız, problem yok olur. Çocuğunuzun her işini siz yaptınızsa ve hep beslenmesine, öz bakımına yardım ettinizse, yuvaya gittiği zaman bir kenarda duruyor, konuşmuyor yemiyor ve ağlıyorsa ne yazık ki siz çocuğunuzun başına problem çıkartmışsınız demektir. Zira, çocuğunuz yeni ve bilinmezle karşılaşmıştır. Hayat ile çocuğunuzun arasından daha önce çekilmedinizse şimdi hemen çekilin.
Bir arkadaşımın oğlu flört etmeye başladı ve arkadaşım çok üzüldü. Oğlu çok mutluydu ama ya kız onu terk ederse o zaman ne olacaktı. Yıkım. Bu yıkım aslında oğlundan çok kendisi için olacaktı. Ortalıkta mutsuz mutsuz dolaşmaya başladı. Kendisine çözümünde katkısı olamayacak olan bir problem yaratmıştı.
Problem çözmek için önce problemi yaratmaktan kaçınmak gerekiyor.
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken, iki arkadaş camı açmışlar ve dışarı bakmışlar. Biri,”ne kadar güzel yağmur yağıyor, ortalık mis gibi toprak koktu.” demiş. Diğeri de, “Hale bak, her yer çamur içinde kim bilir ne çok evi su basmıştır.” diye yanıtlamış. Şimdi yağmur mu problem yoksa yağmura bakış açısı mı?
Her olayda yıkılmaya yatkın, daha sorun onların çok uzağındayken sorunları kucaklamaya ve altında kalmaya hazır çocuklarımızın olmasını istemiyoruz değil mi?
Kendimiz problem olmadan, problem çözme yöntemlerini bilmeliyiz veya bu konuda kendimizi sorgulamalı ve geliştirmeliyiz ki çocuklarımız da problemin bir parçası değil, çözümün bir parçası olsunlar. Problem öğrenme süreci içinde vardır. Zira, öğrenilen her şey yeni ve bilinmezdir. Öyleyse çocuklarımız pek çok problemle karşılaşırlar. Peki onları nasıl çözecekler? Problem çözmek öğrenilir ve öğretilir. Çocuklar öğrenme süreci içinde ne kadar çok olayla karşılaşırlarsa o kadar çok problem çözerler. Problem çözmek matematiksel aklı değil, duygusal aklı ön plana çıkarır. Hayatta her zaman 2 kere 2 dört etmez. İnsan duygularını ne kadar iyi tanımlıyabiliyorsa ve ne kadar yaratıcı ise o kadar da çözüm üretebilir.
Herkes problemi kendi kişiliğine göre çözer. Kimi akıl ve mantıkla yaklaşırken kimi de el yordamı ile ilerler.
Yeni doğmuş bir bebek için beslenme bir problemdir ve bebek bunu içgüdüleri ile çözer. Acıkınca bağırır ve annesini emer. Problem çözülmüştür. Hayvanlar kendilerine zarar verecek olanı sezdikleri zaman onu bertaraf ederler. Problemi, (zarar vereni) ısırarak, sokarak çözmüşlerdir.
Çocuk düştüğü zaman kimse ilgilenmez oysa kendisi ile ilgilenilmesini istiyordur. Bağırır ve ağlar. Gelenler olur, şımartılır. Gene düşünce gene aynı şeyi yapar ve aynı sonucu alır. Sınamıştır ve yanılmamıştır, problemi çözmüştür. Ağlayınca ilgi gelir.
Evde eğer iki çocuk varsa, büyük çocuk problemlerini sınama yanılma veya içgüdüsel olarak çözer. Oysa ikinci çocuk avantajlıdır. İkinci çocuk başkalarının yaşantısından yararlanarak problemleri çözer. Arkadaşa gitmesine izin verilmiyorsa bunun nasıl başarılacağının yöntemini daha önce abla veya abisinden öğrenmiştir ve onun için bu iş problem olmaktan çoktan çıkmıştır.
Okul öncesi eğitimde, katılımcı yöntemle eğitim gören çocukların problem çözme yetenekleri, geleneksel yolla eğitim görenlere oranla çok ama çok gelişmiştir. İyi analiz, sentez ve plan yapabilen çocuklar sorunlarını daha çabuk çözebilirler. Kısaca sebep ve sonuç ilişkilerini daha çabuk görürler. Analitik düşünebilirler. Çocuklar bunu oynayarak öğrenirler. En iyi eğitim oyundur. Büyüklerin dahil olmadığı oyunlar çocuklara hayatı öğretirler. En çok oynadıkları evcilik oyununda, sorumluluk alırlar, etkin olarak katılırlar, fikir alırlar, dinlerler, güdülürler, öğrenirler, materyal kullanırlar, bağımsız düşünürler, iletişim kurarlar sorunlara çözüm bulurlar. Gördüğünüz gibi sık oynanan ve biz büyüklerin daha çok cinsellik içerdiğini düşündüğümüz evcilik oyunu ne çok işe yarıyor.
Problem çözmesini istediğimiz çocuklarımıza nasıl yaklaşmalıyız da onlar kendilerini geliştirebilsinler? Oyunun ciddi bir iş olduğunu kabul etmeliyiz.”Onların iyiliği” için sürekli devrede olmamalıyız. Soru sormalarını engellememeliyiz. Çözümleri karşısında “o öyle olmaz “diye dayatmamalıyız. Sözlerini kesmemeli ve onları yüreklendirmeliyiz. Yuvada bir çocuğun onu hırpaladığını söylediği zaman, “ben ona gösteririm” demeden sorunu ve duygularını açıklaması için konuşmalıyız. Otorite değil,kolaylaştırıcı olduğumuzu içselleştirmeliyiz. Unutmayın ne kadar çok insan varsa o kadar da çözüm vardır.
Neyi kendi başımıza öğrenirsek o aklımızda kalır. Hiçbirimiz bir diğerimizin deneylerinden öğrenmeyiz. Eğer öyle olsaydı ne evlenilir ne de çocuk sahibi olunurdu.