Neden Anne veya Baba Olmak İstiyoruz?
Neden anne olmak istiyoruz? Veya neden baba olmak istiyoruz? Baba olmak istenmesini ben çok irdeleyemeyeceğim ama neden anne olunmak istendiği üzerine biraz düşündüm. Düşünürken de çevremde bulunan annelere baktım, gözledim. Bir kısmı ile de konuştum.
“Her kadın eninde sonunda anne olur.”
“Doğurganlığı olan her kadın eninde sonunda anne olur.”
“Benim annem de doğurmuş, onun annesi de ben de doğurdum.”
“Aslında o kadar erken doğurmasaydım da olurdu ama ısrar ettiler.”
“Baktım evlilik iyi gitmiyor, bir çocuğumuz olursa eve bağlanır diye düşündüm”
“Doğurmamayı bilemediğim için doğurdum.”
“Çocukları çok seviyorum. Benimde olsun istedim.”
“Ben ilk çocuğumdan bir şey anlamadım küçüktüm, ikinciyi kendim için doğurdum.”
“Bir düşmandan bir dost edinmek için doğurdum.”
“Bana arkadaş olsun diye doğurdum.”
“İhtiyarlığımda bana göz kulak olur diye..”
“Üremek için doğuruluyor. Bu çoğalmamız için, neslimizin tükenmemesi için tek yol.”
Yukarıda verilen yanıtlar çoğaltılabilir. Hepsinde benim görebildiğim ortak nokta çocuğun kendisi için değil ama anne ve baba için dünyaya geldiği. Peki çocuk bir amaç mı yoksa araç mı? Dertlerimizi, sıkıntılarımızı ve yalnızlığımızı atlatmak için bir amaç mı yoksa bizim ilişkilerimizi toparlamak, toplumla iletişim kurmak ve toplumsal baskı için bir araç mı?
Her çocuk, yani birinci, ikinci veya üçüncü çocuklar hep farklı bir nedenle dünyaya getirilirler. O nedenle de ailede, birinci, ikinci ve üçüncü çocuklara davranış biçimleri farklı olur. İşte bunun için de aynı ortamı paylaşsalar bile kardeşler birbirlerine benzemezler.
Biz gene doğuma gelelim. Beklenen çocuk doğmuştur. Ama o da ne !!!!!!! Anne mutlu olacağına ağlama krizleri geçirir. Ortalıkta şaşkın şaşkın dolaşır. Bebek ile ilgilenmez. Hatta bebek meme için uyanınca tam bir felaket olur. Zırıl zırıl ağlar anne. Hayatına bakar ki, eski hayat değil ve artık hiç mi hiç eskisi gibi olmayacak. Aklına esiverince gezmeye gidivermeler, aklına estiği gibi beslenmeler kalmamıştır. Eğer çalışıyorsa ve bebek için ara verdiyse, bir suçluluk ve “ben şimdi ne olacağım” diyerek işe yaramama duygusu sarmalında kalıverir insan. Beden de değişmiştir. Bakalım sevişmeler eskisi gibi mi olacak, yoksa??? Bütün neden galiba bebeğe hazır olmamak. Herkes bir bebeğe kendini hazır hisseder ama yeterince sorgulamaz.
Doğum bir sorumluluktur. Anne ve baba birlikte karar verirler. Bir çocuğumuz olsun demek ne demektir, bunu iyice düşünerek karar verirler. Neden anne olmak isteriz sorusunu bir kez daha soralım ve farklı yanıtlar vermeye çalışalım:
“Kocamla birbirimize duyduğumuz sevgiyi, saygıyı birisine daha aktarmak için.”
“İçimde büyüyen sevgiyi, içimde büyüyen bebeğe aktarmak adına.”
“Paylaşmak; sevgiyi, iyiliği, hoşgörüyü paylaşmak için.”
“Geleceğe yatırım yapıyorum."
“Doğuruyorum zira bencillik etmeden, birey yetiştirmek istiyorum.”
Tabii bunlara da ekler yapılabilir. Ancak eğer düşüncelerimiz yukarıdaki gibiyse biz sorumluluğumuzu bilerek bir bebek istiyorsak ne doğurduğumuz için depresyona gireriz ne de evlilik birliğini çabucak bozabiliriz. Sorumluluklarımız vardır. Her şey baştan planlandığından, işten ayrıldığı için boşluk yaşanmaz. Daha iyi bir iş vardır. Boş zamanları doldurmak için bir iş değildir üstelik. Tam zamanlı ve bizim de doğumumuz olan bir iştir bu. Zira anne ve baba olunmuştur. Artık model olduğumuzu ve yaptığımız her şeyin taklit edileceğini bildiğimiz bir yaşam başlamıştır. Anne ve baba neyse çocuk da o olacaktır. Bunun için hayata ve eşimize duyduğumuz saygıyı, daha da fazlasını çocuğumuza duyacağız demektir. Azarlamak yok, isteklerine isteksizce karşılık vermek yok, sakin ve sabırlı olacağız. Onu biz istedik. Toplum baskısı olmadan ve herkes öyle yapıyor diye değil, birey olsun diye istedik. Bize arkadaş, eve neşe, kardeşine dost olduğu için değil, onu “ o “ olduğu için seviyoruz. Ne kendimize tıpatıp benzesin istiyoruz, ne de yapamadıklarımızı ona yaptırmak gibi bir kastımız var. Bebeğimiz bizim canımız ama onu korur ve severken sıkmamaya ve kısıtlamamaya dikkat ediyoruz. Zira o “bizden biri” ama “biz” değil. İçimizde dokuz ay taşıdığımız ve beslediğimiz için bize borçlu da değil. Ona, bebeğimize borçlu olan biziz. Fakat bunu da abartmadan, efendi-köle ilişkisi kurmadan başarmamız gerek.
“Zaten ben de aynı dediğin gibi yaptım ve sevdiğimle bir birey yetiştirmek için doğurdum” dedinizse sorun yok. Peki ama bu kadar sorunlu çocuk nerden çıktı? Pedagogların işleri başlarından aşkın. Yoksa aşırı sevgiden mi bu? Boşanmalar her gün biraz daha artıyor. Bebeğimize duyduğumuz sorumluluk bu mu? ”Sizin bebeğinizle olan mutluluğunuz değil sorun olan veya sorgulanması gereken. Bakalım o sizinle mutlu mu?
Evdeki hayatınızı onun gözünden bir kez daha görmeye çalışın. Tıpkı onun gibi oturun ve baş parmağınızı emerek etrafa bakın. Onun adına fark edin, kendinizi ve eşinizi. Yaşantınızı onun adına gözleyin. Yaptığınız iş fiziksel olarak salt onun hayatını kolaylaştırmaksa, bilin ki sizden istenen bu değil. Onun sizden istediği yaşantınızın akıllı bir parçası olmak ve hep olmak.
Onun gözünden aileye baktığınız zaman sonuç sizi memnun ediyorsa, ne mutlu anne ve baba olana.
“Güvem’ce”