ANNE BABA REHBERİ - GÜVEM TÜRE

Kimse Beni Anlamıyor

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 05.11.2012

Kimse Beni Anlamıyor

Yakın çevrenizde, sorunlarını hallemeyen arkadaşlarınızın, kendi sorunlarını anlatırken “kimse beni anlamıyor” diye yakınıp sitem ettiğine tanık olmuşsunuzdur.

Ben kendi adıma, sorunlarımı anlatmaktan hiç kaçınmam. Yani, beni üzen bir sorun varsa onu açık açık anlatırım. Paylaşırım. Çok yakınlarımla paylaşırım. Anlatır, anlatır ağlarım ve sakinleşirim. O sırada ihtiyacım olan şey beni paylaşmalarıdır. Az yakınlarımla da paylaşırım ama detaylandırmam. Çok yakınlarımı sorunlarıma değil, kendi duygu dünyama ortak ederim. Kimseyi de beni anlamadığı için suçlamam.O sırada ihtiyacım olan anlaşılmak değil, anlatmaktır.

Bazen insanlar kendi kişilikleri hakkında kendi yargılarını açıklarlar. “Ben zor bir insanım” gibi. Bu aslında insanların kişiliklerine yükledikleri değer gibi görünse de tam tersidir bence. Asıl olması gereken zor değil kolay olabilmek ve uzlaşabilmektir. Kolaydır zor olmak. Herşeye zart zurt edersin ve zor oluverirsin.

İşte “kimse beni anlamıyor” da zor olmak gibi. Nerden çıkıyor bu anlaşılamamak? Aslında, sanki mağdur olmuş gibi kullanılıyor bu söylem, ama orada bir suçlama da var. “Bak ben anlatıyorum, anlatıyorum ama sen anlayışsızın tekisin ve anlamıyorsun.” Peki varsayalım ki anlaşıldı. Eeeee... Ne olacak şimdi? Sorunlar çözümlendi mi? Ortalık güllük gülistanlık mı oldu? Karşımızdakini anlamamız veya anlamamamız bence çok da önemli değil. Önemli olan onu kabul edebilmemiz. Dertleri, içinden çıkılamayan sorunları olduğunu düşünen arkadaşımızı, öfke nöbetlerine ve saygısızlıklarına rağmen kabul edebiliyorsak ona yardımcı oluyoruz demektir.Asolan yanında durabilmektir.

Başkalarını bizi anlamıyorlar diye eleştirirken, biz kendimizi anlıyor muyuz? Kendimizi anlamamız için ne yapmamız gerek? Herhangi bir şeyi anlamak, kavramak için ne yapıyorsak, kendimizi anlamamız için de onu yapmak yeterli olur.

Bunu nasıl sağlayabiliriz? Önce sakin olmalıyız.Sakin bir ortamda oturup kendimize yönelmeliyiz. Kendimizi gözlemeliyiz. Gözlem inanılmaz sonuçlar verir. Sanki kendi vücudumuzun dışına çıkarmış gibi yapıp, kendimize karşıdan bakabilmeliyiz. Son günlerde ne yapıyorum, nasıl yaşıyorum, neyle besleniyorum,kimlerle görüşüyorum, görüştüğüm insanlarla ne konuşuyorum gibi soruları yanıtlamak bize durum hakkında iyi-kötü bir fikir verir. Etrafımızda bizi anlamadıklarını düşündüğümüz insanlara da odaklanarak, “ben onu anlıyor muyum?” diye de sorabiliriz. Oturup da, kendimizle bu derin iç hesaplaşmaya girdiğimiz zaman amacımız onunla bununla didişmek değil, kendimizle didişmek olmalı. Kendimiz için ne kadar objektif olabilirsek,o kadar da yardımcı oluruz. Kime? Kendimize tabii ki.

Sorunlar çözülmez değildir. Bakış açımızı değiştirdiğimiz zaman ortada sorun kalmadığını da görürüz.İşe şikayet etmemekle başlayabiliriz. Havanın ne kadar güzel ve güneşin parlamasından ne kadar mutlu olduğunu anlatan bir arkadaşımıza “şimdi o güneş kaybolur ve bir yağmur yağar, görürsün”demek, öngörü değil felaket tellalığıdır. Bunun da ötesinde huzur bozmaktır. Bunun da ötesinde negatif enerji ile yüklenmektir. Felaket tellallığına, “iyi düşün, iyi şeyler olsun” diye yanıt verene “bana ders verip durma” demek de ne ola ki. Bilmem adını koyamadım.

Ben anlayamıyorum. Ben kimseyi de anlamak zorunda hissetmiyorum kendimi.Herkes kendine göre dertlenir veya dert edinir. Benim yapabileceğim tek şey az önce de sözünü ettiğim gibi kabul etmektir. Kabul etmek de öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Kabul etmek derken sakın dayatılanlara ses etmemek olarak da algılanmamalı. Bazen, belki de çoğu zaman iş ve aile hayatımızda çizdiğimiz yol haritaları başkaları tarafından “cartttt” diye haşince yırtılır. Yol haritamızı kaybetmemiz, altımızdan halının çekilmesine benzer. Bu olayın gerçekten hiç bilmediğimiz bir ormanda başımıza geldiğini varsayalım.

Hadi hayal edelim. “Biz neler planlamışız ve bak başımıza neler geldi!” halini çabuk atlatmalıyız, yoksa vahşi hayvanlar bizi yer. Öncelikle kendimize bir barınak bulup orada oturmalıyız.İlk güvenli ortamda da elimizde olanlara bakarak bize faydası olacak olan materyalleri yan yana getirebiliriz. Kağıt, kalem, su, bulunacak yiyecek ve kendimiz.Kendimiz derken, kendimize olan güvenimiz ve cesaretimiz. Kendimize ilk önce kapsamlı bir harita yapamayabiliriz ama bir kroki çizebiliriz.En iyi bildiğimiz patikalardan giderek ana yola çıkarız. Dikkat ettiniz mi yol haritalarımızı yırtana “sen beni anlamıyorsun” deme fırsatımz bile olamadı. Yırttı ve gitti.

Sonuç olarak kimsenin bizi anlamasına değil de bizi olduğumuz gibi kabul etmesine ihtiyacımız var sanırım.

Anlatabildim mi? Kimse beni anlamıyor da...

Konular :