ANNE BABA REHBERİ - GÜVEM TÜRE

Hayat Bir Ayna, Yansıyın Arada

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 13.05.2013

Hayat Bir Ayna Yansıyın Arada

Çocuklarınızın oynadıkları oyunlar çocuklarınızı değil sizleri ele verirler. Biz, yuvada olanlar, aile hakkında tüm bilgiyi çocuktan alıyoruz. Anne ve babalar da buna çok şaşırıyorlar. Zannediyorlar ki biz çocukları karşımıza alıp onları sorguluyoruz. Aman ne ayıp… Hiç olur mu… Sadece gözlüyoruz.

Sizlerle evcilik oyununu gözleyelim mi? Tamam ama sonucuna katlanacağız.

Çocuklar bir oyun kurdular ve aralarında rol dağılımını da yaptılar. Biri anne oldu, biri de baba ama tabii çocukları da var. Oyunun içinde kendileri olmazsa olur mu? Yalnız evcilik oyununda roller dağıtılırken hiç alınmak istenmeyen rol “çocuk” tur. Demek ki pek olunacak, öykünülecek, oynanılacak bir durum değil evdeki “çocuk” durumları. Neyse, izleyelim.

Birinci sahne:

Anne evin içinde telaşla çırpınır. O sırada baba kapıyı çalar ama anne aldırmaz, elbiseleri katlamaya devam eder. Bu nedenle de kapıyı geç açar. Baba kapıdan içer girer girmez “zaten bütün gün çalıştım, bir de kapıda mı dikileceğiz” der… Anne aynı aldırmaz tavır içinde” “Ne oldu açtık işte!” diye yanıtlar. Bu arada bebek emekleyerek babasının ayaklarına dolanır. Baba “Dur kızım dur şimdi, sonra oynarız” diye savuşturur. Çocuk ağzını ve sesini sonuna kadar açarak ağlar. Ana fikir: Eve gelen baba mutlu değil ama anne de bunu umursamıyor. Alışılmış.Çocuk arayı bulma umudu ile kızgın olana ve özlediğine ilgi için gidiyor ama ona ilginin Kaf dağının ötesinde olduğu anlatılıyor. Birbirlerine ve çocuklarına önem vermeyen bir aile…

İkinci sahne:

Baba evde gazete okuyor. Yanına yanaşan çocuğuna yan gözle bakıyor. Çocuk onunla konuşunca yanıtlıyor. Anne de kapıdan başını uzatıp yemeğe çağırıyor.

Baba; "Hadi kızım anneyi bekletmeyelim” diyor. Ana fikir: Evde düzen var. Asabi bir durum yok. İş bölümü var ve çocuk mutlu.

Üçüncü sahne:

Anne bebeği yatırmış yemek yedirmeye çalışıyor. Yemeyince de kızıyor. Bebek bez ama o anne için bez değil, gerçek. Yemek yemeyince kaşığı tabağa vuruyor anne, çocuk değil anne vuruyor. Gözdağı vermek için. Buradaki mesaj “Tabağa vurulabilen kaşık, aynen senin kafana da vurulabilir.” Yarı yarıya biten yemekten sonra anne bebeğin ağzını koparacakmış gibi sert siler. Anneler öyle ağız siler. Sert silinince temizlendiği düşünülür. Çocuk, bez çocuk yatırılır ve uyuması için tembihlenir, kızılır, bağırılır ve o arada ortalıkta olmayan babaya da ağza gelen söylenir. Olması gereken babaya bakarsınız ki, bahsi geçen baba grubun bambaşka bir köşesinde bloklarla oynamakta ve araba yarıştırmaktadır. Ana fikir: Anne tüm sorumluluğu almış. Bu durumdan mutlu değil. Acısını çocuğundan çıkarıyor. O ev için seçilmiş olan baba ise önce “Ben de varım” demiş ve sonra da sorumluluklarını yerine getirmeyip gitmiş.

Çocuklar bize daha ne anlatsınlar…

Geçenlerde bir baba bizimle mutlaka konuşması gerektiğini, zira olayların onu aştığını söyleyerek geldi. Erkek çocuğu eşarp takmış ve onu da oyuna dahil etmek için “Baba kız gelsene” demiş. Baba sanıyor ki ERKEK çocuğu elden gitti. Artık olan oldu ve de dönüşü yok bunun. “Çocuktan soğudum” diyor. Tabii ki biz bunun öfke ile söylendiğini biliyoruz. İnsan hiç çocuğundan soğur mu? İnsan her şeyden soğur ama çocuğundan soğuyamaz. Oyun bu… Anlamaya çalışmalı. Belki baba çocuğundan daha çok anneye veriyor ilgisini. Belki baba çocuğunu evde bırakıp annesi ile gezmelere gidiyor. Belki evde ikinci bir küçük kız kardeş var ilgiyi alıp götüren. Mutlaka bir nedeni var. Baba ile konuşarak, gülüşerek, çocuğu duymaya çalıştık. Nedenlerini bilmeye çalıştık. Oldu. Bizce oldu ama babanın zamana ihtiyacı var.

Evcilik oyunları sosyal oyunlar. Baba asabi mi. Anne saçını eve süpürge mi yapmış?

Kardeşin, sonradan gelen kardeşin her isteği karşılanıyor mu? Ağlanınca istenilen elde ediliyor mu? Komşuda neler oluyor? Evde neler ikram ediliyor? Yemek düzenleri nasıl? Baba mutfakta yardımcı mı? Anne pasaklı mı? Yoksa anne titizliği ile evi herkese dar mı ediyor? Sorumluluklar kimde? Alışverişi kim yapıyor?

Hayatınızı siz de oyuna çevirin ve tadını çıkarın. Bir gün alışverişe giderken siz çocuk ve o da anne olsun. Değişin rolleri. Ama tüm reyonlarda onun eline asılın ve hep olmayacak şeyleri isteyin ve ağlayın. Bakalım nasıl oluyormuş. Her gece siz masal anlatmayın. Bazen siz yatın ve ondan bir masal isteyin, bitince bir daha, bitince bir daha gene, gene. Bakalım nasıl oluyormuş. İnanın kendini bir önce odasına atacaktır.

Hayat bir aynadır. Yansıyın arada bir. Arada bir yansımayı unutmayın.

Çocuklar bize daha ne anlatsınlar.

Bir de sosyal içerikliymiş gibi görünen cinsel içerikli oyunlar var. “DOKTORCULUK”. Bu oyun bakkalcılık kadar masum değildir. Mutlaka altında hangi merakın olduğunu bilmek gerek. Azarlamak için değil, açıklamak için bilmek gerek. Şimdi erkek çocuklar, kızlara veya tam tersi kızlar, erkek çocuklara hadi soyun da “!!!!göreyim!!!!” demez, diyemez. Kıyamet kopar. Ama oyun içinde doktor olan erkek, ki genellikle bu oyunlarda doktor olan erkektir, hastasını soyar, yani kızı soyar. Böyle bir sahne ile karşılaştığınız zaman sakın çığlık atmayın. Bu doğru olmaz. Sakin olun. Genellikle anneler bu olası durumla karşılaşınca kız adına basarlar çığlığı. Oysa çığlık erkek çocuğu daha çok korkutur. Demek ki başkasını soymak veya onun eteğinin altına bakmak ÇOK FENA bir durumdur. Öyleyse, doktorlar neden böyle yapıyor. Anne ve baba neden birlerinin yanında soyunuyor. Onlar yapınca iyi de o yapınca mı kötü?.. Kim iyi kim kötü veya olayları çarpıtan kim. Gördünüz mü ne çok soruna neden oldunuz. Sakin olun. Görmezden gelin. Sizin tarafınızdan görülmek onlara yeter. Kulaklarınızı açın ve dinleyin. Merak edilen nedir? Doğum mu, genital organlar mı, muayeneden korkmak mı, aşıdan ürkmek mi? Hangisi ?.. Çocuklar korkularını oyun içinde yenerler. Oyun içinde hayatla yüzleşirler. Aşı haftalarında veya salgın hastalık zamanlarında daha çok doktorculuk oynanır. Korkmamak için. Köpekten en çok korkan oyunlarda köpek olup herkesi ısırır.

Çocukların oyunlarına karışmayın. Her zaman aşçı olan çocuk bu mesleği mutlaka seçecek diye bir kural yok. Seçse ne lazım gelir. Başarısız bir mimar olacağına başarılı bir aşçı olsun, ne güzel. Benim oğlum “Bana garson Can” deyin derdi 3-4 yaşlarındayken. Fanilanın üzerine papyon takardı. Ve biz bunu çok severdik. Ona “Garson Can” derdik. Oyun hayatımızın içinde oynanırdı. Hep birlikte kikirderdik. Çocuklarınızın oyunları onların hayallerinin ürünleri. Biliyorsunuz: Hayalleri olmayanların gerçekleri olmaz.

Bari oyunlarına karışmayın.

"Güvem’ce"

Konular :