Büyüyünce Nasıl Yetişkinler Olsunlar?
Çocuklarınız, sizin sevgili kızlarınız ve oğullarınız büyüyünce nasıl birer yetişkin olsunlar istiyorsunuz?
Sorun çözmelerini istiyorsunuz değil mi?
Bunun için de karşılaştıkları problemleri zaten siz çözmeye kalkmıyorsunuz. Arkadaşları ile olan tartışmaların içine hiç mi hiç girmiyorsunuz. Dersleri konusunda ise telaşlanmayıp,kendilerinin yapmaları için sakince bekliyorsunuz.Hele hele sabahları üstünü başını giymesi için yardımcı değilseniz bilin ki çocuklarınız büyüyünce sorunlarını kendileri çözeceklerdir.Kendi sorumluluğunu bilen birey sorun olamaz ve sorun çözer.
Kendilerini bilsinler değil mi?
Kim olursa olsun,karşısındakini tanımak için insan önce kendini bilmek zorunda. İnsanın kendisini bilmesi için duygularını tanıması gerekir. Çocuklarınızla onların ve sizin duygularınızı paylaşırsanız kendilerini tanımalarına yardımcı olursunuz. Ağladığınız zaman yanınıza gelip de neler olduğunu sorduğunda “Yok bir şey geçer “ diyorsanız, çocuğunuz ne sizi ne de kendisini tanıyamadığı gibi kafası da karışacaktır.
“Bir şey yoksa neden ağlıyor, varsa nedir?” Aynı durum farklı da yaşanabilir… Düştü ve dizi kanıyor “Yok bişey geçer” demek yanlıştır. Zira bişey vardır vardır ve hemen geçmez. “ Haklısın, acır. Şimdi tendürdiyot süreceğim. Azıcık yanacak ama sonra daha çabuk geçecek. Çünkü mikroplar ölecek.” Zor ve uzun mu oldu.. Olacak o kadar. Ama duyguları konuştunuz. Sabırlı olmak gerekiyor. Bu arada siz kendinize sormalısınız siz kendinizi ne kadar tanıyorsunuz ve sizi siz yapan değerler neler acaba?
Güçbirliği yapsınlar, değil mi?
Arkadaşlarıyla oynarken hep ben demiyorsa, oyunda roller paylaşılırken en iyi rolü kapmak için diğerleriyle itişip kakışmıyorsa, korkmayın. Çocuğunuz büyüyünce başkalarının duygularına da değer veren,ekip çalışmalarını seven ve sevilen bir lider olacak demektir.
Çocuğunuza sürekli olarak, “Benim arslan oğlum” veya “Benim kızım prenses” dememelisiniz. Zira, herkesin çocuğu kendisi için “arslan” veya “prenses”. Veya her çocuk “arslan” veya "prenses” değil. Ayrıca bu tür nitelemeler çocuklarımızı kendi nitelikleri konusunda yanlış yönlendirebiliyorlar. Sürekli “arslan” diye tanımlanan bir erkek çocuğun uzlaşmaz tutum sergilemesi ve diğerlerini dövmeleri karşısında anne ve baba ne yapabilir ki? Çocukları ormanların hakimi.
Gönülbirliği yapsınlar değil mi?
Sıcak ve sevecen bir birey olmasını istiyorsunuz değil mi? Eğer siz dostlarınızla sıcak ilişkiler kuruyorsanız, başkalarına yardımcı oluyorsanız, arkadaşlarınızla empati kurabiliyorsanız, çocuğunuz da tıpkı sizin gibi olacak. Bu konularda model olmak çok önemli. “Yap” demekle olmaz bu işler. Sizler yapacaksınız, çocuğunuz sizi gözleyecek ve ne yapıyorsanız onu yapacak. Dostlarınızın duygularına önem vermeyip, çocuğunuzdan arkadaşlarını anlamasını beklemek haksızlık olmaz mı?
İyi iletişim kursunlar, değil mi?
İletişim kurmak onaylamak değildir. İletişim kurmak “ben ne dersem o” hiç değildir. İletişim kurmak “duymak”tır. Duymak sadece kendi sesini değil, başka sesleri de duymaktır. Duymak, öğrenilir. Eğer siz onu duyarsanız o da başkalarını duyar. Duymak salt kelimeleri değil, duyguları da duymaktır. Bunun için yapılacak olan tek şey konuşmalarımızdaki emir cümlelerini seçmek ve onları kullanmamaya dikkat etmektir. “Sus, şimdi işim var!...", "Lafa karışma", "Ben sana öyle mi dedim!...", "Bakarız..." cümlelerini kurmadan önce düşünmeliyiz. Kendimizi çocuğumuza kabul ettirmeye çalışmak yerine onu kabul etmeliyiz.
Sayın Erdal Atabek’in deyimi ile çocuklarımızın “Yetkin Yetişkin “ olabilmeleri için, kendi sorumluluklarını almaktan korkmamaları, onları cesaretle taşımaları, kendilerine yeni ufuklar açmak için yaratıcı olmaları, kendi güçlerine güvenmeyi öğrenmeleri, kısaca ne olduklarını, ne olmadıklarını ve ne olmamaları gerektiğini bilmeleri biz anne ve babalara bağlıdır.