Ben Ne Öğrendimse Evde Öğrendim
Sürekli olarak “Etkili Anne-Baba Eğitimi” , “Ana –Baba Okulu “,”Anne Eğitim Programı” , “Baba Eğitim Programı “ konularında seminerler verildiğini duyuyoruz. Ne oldu da bu seminerler bu kadar yaygınlaştı. Ana- babalar giderek bilemez mi oldular? Çocuklar ortalıklara düştü de kimse onlarla ilgilenmiyor mu?
Tam tersi, anne ve babalar çocuk üzerindeki etkinliklerinin farkına vardılar. Kendilerini ne kadar iyi tanırlarsa çocuklarını da o kadar iyi tanıyacaklarının bilincine vardılar. Yarının büyükleri olan çocuklarının salt doktor, mühendis değil “önce insan” olmalarının önemini kavradılar. Çocuklarını anlamak için kendilerini anlamaya çalışıyorlar.
Evlere göz atalım mı biraz:
Kız ve erkek çocuklar cinsiyetlerinin ayırdına aile içinde varırlar. Büyürken erkek çocuğuna “göster amcana pipini” denmesine rağmen kız çocuğunu “ört eteğini çek, ayıp “ diye büyüten ailede yetişen iki ferdin cinsellik konusunda gelecekte nasıl duyarlı olacaklarını açıklamama gerek var mı?
Abi- kardeş ilişkilerinde, kardeş haklı bile olsa “olsun o senin abin” dendiğinde abi kendinden küçükleri ezmeyi; kardeş de büyüklerin önünde haklı olsa bile susmayı aileden öğrenmez mi?
Kapı çalındığı zaman evde olan baba içerideki odaya geçerek “sorarlarsa ben evde yokum” deyince çocuk yalanı öğrenmez mi?
Akşam sofranın başına oturunca günün sohbet konuları arasında komşular hakkında söylenen sözler, dinleyen çocukların büyüyünce dedikoducu olmalarını açıklamaz mı?
Baba eve geldiği zaman evde hiç ses çıkarılmazsa ve baba evde hep yorgun ve asık suratlı olursa; erkek çocuk bundan ileride karısına yardımcı olmayı mı yoksa bağırdı mı günü kurtarmayı mı öğrenir?
Çağımız bilişim çağı. Bence bu doğru da, çağımız ayrıca “İletişim Çağı.” Artık salt bilgiyi edinmenin yetmediği, “duygusal zekâmızın” da devrede olduğu zamanlara geldik. Şimdi bağırıp çağıranlara “sert insan” yerine “ kendini bilmez “deniliyor. “Kendini bilmez çok anlamlı iki sözcüktür. Çocuk kendini ailesinin yanında bilir. “Bil” deyince bilmez tabii. Örnek olmak gerek, sabır gerek, iletişim becerilerini bilmek gerek, kısaca,çocuğun kendisini bilmesi için ana-babanın kendini bilmesi gerek.
Çocuk doğduğu zaman temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Tabii ki bu bebeğin büyümesi için şarttır. Ama “önce besleyelim de, sonra da eğitiriz, daha erken “dediniz mi olmadı. Ana karnında 3 aylıktan itibaren dış sesleri fark eden birinin eğitimi sonraya bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.
Çocuğumuzu büyütmek, eğitmek, yetiştirmekten önce anne ve baba olarak evliliğimize bakmalıyız. Göz atmalıyız demedim. Derinlemesine bakmalıyız. Farklı kültürlerden, ailelerden, okullardan, çalışma hayatlarından gelen iki insanın anne ve baba olmadan önce birbirlerini bilmeleri gerekir. Değerler konusunda her iki tarafın da algılarının aynı olması iyi olur. “Yasaklar bir kere delinmekle bir şey olmaz” diyen baba ile bunun yanlışlığını savunan anne önce ikilemlerden kurtulmalıdırlar. Çünkü çocuk sevgiyi, kabulü, nefreti, değeri, değersizliği ailesinden öğrenir.
Çocuğunuzu bağrınıza bastığınız zaman ona birini sevince sarılması gerektiğini; ağladığında, sorunu paylaştığınız zaman empati kurmayı; ödevlerini kendisi yaptığı zaman sorumluluğu; her oyunda kazanmadığı zaman kaybedebileceğini; onu dinlediğiniz zaman sizi dinleyeceğini; şiddet uygulanırsa değersizliği; öz bakımını sürekli siz yaparsanız beceriksiz olduğunu öğrenir. Bu sıralanan değerleri vermek kolay gibi görülse de bir disiplini gerektirir.
Bazı anne ve babalar kendi çocukluklarında göremedikleri ilgi ve sevgiyi çocuklarına fazlası ile vermek isterler. Kendilerine alınmamış oyuncakların hepsini çocuklarının odalarına yığarlar, çocuklarının kurdukları tüm ilişkileri kontrol etmeye çalışırlar. Çocukları tatminsiz ve mutsuz olunca da şaşırırlar.
Ben, yüksek sesle konuşmamayı, dişlerimi fırçalamayı, hızlı yemek yemeyi, önce “peki” deyip sonra bildiğim gibi yapmayı, kimsenin eşyasını izinsiz kullanmamayı, başkalarının ağzından çıkan sakızı çiğnememeyi, kendi işimi kendim görmeyi, misafirlikte terbiyeli oturmayı, şapka ile masaya oturmamayı, burnumu karıştırmamayı, züccaciyeci dükkanına girince elime koluma sahip olmayı, ailemden öğrendim. Yaaaaa…