ÖZEL RÖPORTAJLAR

Terapist Selin Özkök Karacehennem: "Son Noktaya Gelmeden Ne Yapmalı?"

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 06.07.2010

Selin Karacehennem

Hiç kimse mutsuz olmak için evlenmez. Peki o halde neden güle oynaya başladığımız evliliklerimizde zamanla çatlaklar oluşur hiç düşündünüz mü? Boşanmak yerine sil baştan diyerek evliliğinizde yeni bir sayfa açmayı karşılıklı olarak denediniz mi? Eğer denemediyseniz bence bu röportajdan sonra kararınızı verebilirsiniz.

Kimimiz onu ekranlardan, kimimiz ise onu “Evlilik Sanatı 1” ve “Evlilik Sanatı 2” adlı kitapların yazarı olarak biliyor. 1997 yılında Amerika’nın en başarılı 200 kadınından biri seçilen Psikolojik Danışman, Evlilik ve İlişki Terapisti Selin Özkök Karacehennem ile mutlu evliliğin sırlarını konuştuk.

Hangi durumlar evlilik terapisini gerektirir?

Evlilikte devam eden birtakım problemler, iletişim eksiklikleri, kavga-dövüş, bilhassa seks hayatında görülen aksamalar, duraklamalar, eve geç gelmeler, devamlı telefonda fısır fısır konuşmalar, telefonunu saklamalar, gece yarılarına kadar –kadın ya da erkek- birbirlerinden uzak olmalar, kaçmalar, görmemeye çalışmalar ya da uyku nöbetlerinde bulunmalar bu gibi durumlar evlilik terapisini gerektiriyor.

“Mutsuz evlilikler diyarına” katılan çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor. Sizce bu durumun sebepleri nelerdir?

Mutsuz evlilikler her zaman vardı. Bizden evvel vardı, bizden sonra da olacak. Mutsuz evlilikler şimdi dillendirilebildi. Yeni nesil, artık ne kadın erkeğin ne de erkek kadının derdini çekmek istiyor. Erkeğin evlilikte tek başına bir inisiyatifi yoktur. Erkek, evlilik konusunda yönlendirilir. Erkeği evlenene kadar annesi, evlendikten sonra da karısı yönlendirir.

Günümüzde en büyük değişiklik kadınlarda oldu. Kadınlar; aşka, sekse, bağlılığa o kadar farklı gözlerle bakmaya başladı ki adeta kendini erkeklerle eşit görür oldu: ‘Ne yapalım evli olmasam da çocuğum olur; benimle evlenmese de olur’ diyor. Erkeklerde de cinsel korunma durumu artınca kadınlar da cinsel anlamda daha rahat bir tutum sergilemeye başladı. Çocuk istiyorlarsa da canı istiyorsa hamile kalıyor. Nasıl olsa DNA testi var veyahut da istemiyorsa çocuğu aldırabiliyor. Hatta diktiriyor bile. Bunlar ilerledikçe artık kadının istekleri neredeyse erkekle aynı oldu.

Kadınlar için artık hiçbir şekilde ayrılmak da, kendi ayakları üzerinde durmak da, başka erkeklerle beraber olmak da problem değil. Hiçbir şey problem olmayınca da nasıl olsa evlenebiliyorum diyor ve o zaman da anlaşamazsak ayrılırım diyor. Ee çocuk ne olacak? Ona sevgi gösteriyorum, bakıyorum, babası da zaten soyadını veriyor, ne olacak falan diyebiliyor artık kadınlar. Kesinlikle olmaması gereken bir durum bu. Çocuk anneyle-babayla beraber, mutlu bir şekilde büyümeli. Hâlâ tabi bizim gibi usul adap bilenler yok değil; ama genel anlamda niçin ayrılık oluyor diye soruluyorsa esas sebepler budur.

Aldatmak evliliklerin büyük çoğunluğunun bitme nedenlerinin başında yer alıyor. Niye aldatırız, aldatılırız? Bunu nasıl engelleyebiliriz?

Kadınlar artık çalışma hayatının içinde daha fazla yer alıyor. Kadınlar çalışma hayatının içine girince evliliklerde de bir sıkıntı olmaya başladı. Erkekler eve geldiği zaman karısında evliliğe katkı anlamında vermesi gereken rahatlığı, yumuşaklığı bulamıyor. Kadın da bütün bir gün en az erkek kadar çalışmış, uğraşmış, yorulmuş bir de eve geldiğinde erkek ona yardımcı olmuyorsa sorunlar baş göstermeye başlıyor.

Bir süre sonra kavgalar başlıyor. Sen niye toplamıyorsun, niye sen hatırlamadın gibi. Öte yandan, ben erkeğim bunlar benim görevim değil, sen şusun busun diye kavgalar başlıyor. Kavgalar, ruhsal sorunları beraberinde getiriyor. Karşındakiyle mutlu olamıyorsun. Kavgalardan sonra bir de sekste anlaşmazlık çıkarsa cezalandırmalar, yorgunum diye eşini reddetmeler başlarsa ne yazık ki şahıs ister istemez dışarı bakmaya başlıyor, erkeklerden bahsediyorum.

Kadın da şöyle ihanete yönelebiliyor: Kocası ona dokunmazsa, güzel söz söylemezse, iltifat etmezse, yardımcı olmazsa kadın da bu sefer kendisini mutsuz hissediyor, yavaş yavaş eşine olan sevgisini içinde öldürüyor. Kadın severken başkasına bakamıyor zaten. Sevgi bitince de herhangi bir yabancı erkek onun o boşluğunu, mutsuzluğu görüyor ve kadınla ilgilenmeye başlıyor. Böylelikle evliliklerde ihanetler başlıyor.

Çiftler arasında hiçbir şekilde ihanet olmasa bile, ya hastalık hastası dediğimiz psikosomatik rahatsızlıklar baş gösteriyor ya depresyona girebiliyor çiftler. Yahut da aşırı derecede şüphelenmeler başlıyor. Önce şüphe, sonra takıntı, sonra da paranoyaya kadar gidebiliyor bu süreç.

Öncelikle eşlerinizin gönlünü hoş tutmalısınız diyorum kadınlara. Çünkü bu zamanda etrafta erkeğin gönlünü hoş etmek isteyenler o kadar çok ki bu durumda kadına önemli sorumluluklar düşüyor.

Bu durumda eşler sizce birbirlerine nasıl davranmalı? ‘Dominant’ yani dediğim dedik eşlerle nasıl doğru iletişim kurmalıyız?

Kadın, çocukları ile kocası arasında denge unsurudur. Kadının daima bu özelliğini devam ettirmesi lazım. Doğru bir iletişim için uygun zamanı bulmak gerekiyor. Eşinizin size en yakın olduğu zamanda onu kusurlarıyla yerlere batırmadan şöyle şöyle yapsan ne kadar harika olacaksın, şöyle şöyle yapmasan ne kadar mutlu olacağım şeklinde yönlendirici konuşmalar yapmalısınız. Konuşmanıza hep iyi olarak başlamalısınız; asla olumsuz sözlerle başlamayacaksınız Son söz, ilk söylenmeyecek. Ve bu da şöyle söylenmeyecek: Ay ben çok dürüstüm, ben her zaman ne düşünüyorsam onu söylerim hemen. Unutulmamalıdır ki patavatsız insanlar, hiçbir zaman sempatik değillerdir.

Kadın: ‘Ben yapıyorum, kocam yapmıyor’ diyebiliyor. Aşama aşama yaptıracaksın, yumuşak yumuşak konuşacaksın. O güzel ağzının kokusu açlıktan falan değişmiş istersen dişlerini fırçala denilebilir. ‘Ay iğrenç kokuyor’ şeklinde değil, yumuşak yumuşak konuşulmalı. Adam bildiğinden şaşmayabilir ama sabretmek gerekiyor.

Peki kavga edildiği zamanlarda nasıl bir davranış sergilemeli mi?

Kavga her evlilikte olabilir. Haklı ya da haksız olsun eşlerden biri kavga ettiği zaman karşısındaki mutlaka susmalı, adeta donmalı. Şunu demeyecek: ‘Dur bir dakika yanlış anladın öyle demek istemedim, izah edeyim.’ O anda karşındakine canım desen, canın çıksın anlıyor. Hemen erkeğin dışarıya çıkıp temiz hava alması, sinirinin yatışması açısından önemli. Kadının da yan odaya geçerek biraz vakit geçirmesi lazım. Kızıyorsan, bağırıyorsan karşı tarafa duyurmayacaksın. Kendi kendine söylenebilirsin ama karşı taraf duymayacak. Yan tarafa geçerken de kapıları çarparak, vurarak değil. Bunların hepsi karşındakini tahrik ediyor, o da kapıları indiriyor aşağıya. Ya da adam bir yerleri kırmayayım diye kendini dışarı atmaya kalkıyor. Kadın hemen kendini kapının önüne atıyor gidemezsin yapamazsın nereye gidiyorsun diyor. Adam bu sefer kadını kenara ittiğinde bunun adı da dövdü oluyor.

24 saat konuşulmayacak; fakat yatak ayrılmayacak. Birbirinize dokunmayacaksınız. Zorunlu durumlar dışında mümkünse hiç konuşulmamalı. Ertesi gün en uygun bir zamanda kadın konuşmasını yapmalı. Az, öz tam anlamıyla söyleyeceklerini söylemeli. Mutlaka kadın, eşinin yanına oturmalı ve eşine dokunarak konuşmasına devam etmeli. Eğer dokunmazsanız eşinize o elektriği geçiremezsiniz. Karşıdan söylediğin zaman bir şeyler eksik kalıyor.

Ne yaparsan yap yumuşak konuşun, mutlaka dokunun ve sevginizi dile getirin. Ben aslında şunu söylemek istedim ama sana anlatamadım şeklinde konuşulmalı. Yapılan yanlışlıkları tekrar etmemek lazım. ‘Biz’ kelimesini kullanacaksınız. Karşı tarafı aşağılamayacaksın, kızmayacaksın, kızdırmayacaksın. Son söyleyeceğini ilk söylemeyeceksin. Bir evin içinde iki kadın ya da iki erkek olmayacak. Bunlar evliliğin olmazsa olmazlarıdır.

Bunların hepsi bir bilgi birikimden sonra olur. Bazı insanlar bu bilgi birikimini görmese de doğru davranışlarda bulunur; bazıları yapamaz. En önemli faktör burada sevgidir. Sevginin olmadığı yere maalesef sevgi ekemiyorsunuz. Evliliklerde, sevgi ve seks mutlaka olmalı.

Çocuk için evliliği yürütmek ne derece doğru?

Gönül ister ki çocuk anneyle babayla büyüsün. Çocuk evliliği kurtarır diye çocuk yapılmayacak öncelikle. Hadi bilmedik yaptık. Bu şekilde nasıl yaparız da çocuğu mahvetmeden evliliği yürütürüz. İşin içinden çıkamadık denilmeye başlanmadan hemen bir evlilik terapistine gidilmeli. Artık evlilik terapisti her yerde mevcut. Eşler, psikolojik geçmişi olan, doğru düzgün bir danışma merkezine gitmeli. Bir psikiyatr olabilir, psikolog olabilir, pedagog olabilir benim gibi çocuk psikolojisi eğitimi almış olabilir ama bu konuda mutlaka eğitim görmüş kurumlara başvurulmalı. Terapistlere gitmelisiniz ancak onlar size yardımcı olabilir. Ruhunuz hastalanmadan evliliği bir kontrole götürmeniz gerekiyor. Ruhumuzda derin yaralar açılmadan, anlaşmazlıklar arttığı anda bir aile terapistine gitmek gerekiyor. Hastalandıktan sonra kurtarması daha da zor olabiliyor.

Çocuğun boşanmadan en az etkilenmesini sağlamak için en doğru zaman, eğer mümkünse çocuk küçükken ayrılmak – o da mecbur kalınmışsa- ilk beş yaştır. Ondan sonra hasbelkader evlilikteki sorunları çeke çeke bir yerlere gelmişsin çocuk tam ergenlik dönemine girerken o buhranlı zamanlarında hadi ayrılayım demek doğru değildir. Buraya kadar geldiysen biraz daha dişini sıkacaksın. Çocuğun artık eğriyi doğruyu anlayacağı yaşa gelmesi gerekiyor. O zamana kadar beklerken de hem kendi hayatımızı hem de çocuğumuzun hayatını mahvetmeyeceğiz. Kocamızla aramızda sevgi yoksa evde onunla arkadaşmış gibi davranılacak. Düşman olunmayacak. O süreçte, ayrıldıktan sonraki döneme kendimizi hazırlayacağız. Birtakım kurslara gideceğiz. Eğer gerekiyorsa İngilizce öğreneceğiz ki ayrıldıktan sonra çalışmak zorunda kalırsak kendi ayaklarımız üzerinde durabilelim, ortalıkta kalmayalım.

Kocalarla kavga etmemek en doğrusu. Kısas yapmamak gerek. Sen beni aldattın, ben de seni aldatacağım dememek gerek. Sevgi olmasa da denge unsuru olacak. O çocuğu düzlüğe çıkarana kadar doğru davranışlarda bulunulacak. Eğer hiç dayanılacak gibi değilse boşanılacak, yapacak başka bir şey yok. Fakat ileride çocuğunuz size soracak: Hiç mi evlilik terapistine gitmek aklınıza gelmedi diye. Gitmedik diyecekler büyük bir çoğunlukla…

Çocuk yapmak için doğru zaman nedir?

Mümkünse ilk üç-dört sene çocuk yapmayın diyorum yeni evlenenlere. Eşler birbirlerini tanımadan evleniyorlar ya da tanıdığını sanıyorlar ama tülün arkasından. Kendi arzu ve beklentilerine göre şahsı bir yerlere koyuyorlar. Kadın için de erkek için de bu durum böyle. Birlikteliği öğrenmek çok önemli. Bir-iki sene flört devresinden sonra evlenilecekse evlenilecek, evlenilmeyecekse evlenilmeyecek. Evlendiğimiz takdirde evlilik hayatı çocuk için bir-iki sene beklenilecek. Ama benim vaktim yok doğum yaşım geçiyor, çocuğu ne zaman yapacağım durumu ikinci planda olmalı. Çocuk şart. Fakat iyi bir evlilik olmazsa çocukla işler daha da sarpa sarar. Mutlu evlilikte çocuk, evliliği taçlandırır. Çocuğu mutlu etmek için dünyaya getireceksin. Hem kendini mutlu edeceksin hem de karşındaki. Unutulmalıdır ki dünyada insanın mutlu olabilmesi, cenneti yaşamasıdır.

Ruh ikizi diye bir şey var mı?

Ruh ikizi olabilmek çok nadir insanların karşılaştığı bir şanstır. Yani erkek kadına, kadın erkeğe uyum sağlayarak ruh ikizi olabilirler. Karşımızdakini değiştirmeye çalışmak yapılacak en büyük hatadır. Şahıs kendisi değişirse değişir. Eş olarak sen yumuşaklılığınla, tatlılığınla, dengeli davranışlarınla o hayatı ikiniz için de mutlu olarak sürdürebilirsin, bu senin elinde.

Ruh ikizi diye nitelendirdiğimiz birlikteliklerde eşlerin temel konularda ayrılmadığını görüyoruz. Mühim olan eşlerin temel konularda aynı görüşte olmasıdır: Yani din, duygu, dünya görüşü, hayata bakış açısı aynı olmalı. Zevkler, birtakım görüşler farklı olabilir. Karşı tarafa görüş bildirirsin ısrar etmezsin. Evlilik için gerekli uyumu eşlerin karşılıklı olarak göstermesi gerekiyor. Seven insanlar, karşılıklı olarak bu uyumu gösterir. Şahıs, mutlulukları için kendisine çok aykırı gelmiyorsa sevdiği insanın kalıbına girebilir.

Ruh ikizi olan eşler olaylar ve durumlar karşısında çoğu zaman ters düşmezler. Hadiseleri çok fazla ileriye götürüp büyütmezler. Gerektiği yerde alttan almasını bilirler. Muhakkak ki burada sevgi çok önemlidir. Sevgi olmadığı zaman çok iyi arkadaş olunur. Ruh ikizi mevzubahisse. Ama sevgi, sevginin de ötesinde seks evlilikte % 80’dir. Seks olması şart. Hem de mutlu bir seks hayatı olması lazım. Seksin olmadığı hiçbir evlilik maalesef ki yürüyemiyor.

Eşlere terapilerinizde bu konulara da yer veriyor musunuz?

Evlilik terapilerinde ben muhakkak nasıl mutlu seks yapılır bunları da öğretiyorum. Para konuları, biz faktörü çok önemlidir evliliklerde. Bana gelen çiftlere kavga etme sanatını da öğretiyorum. Hem ezilmeden hem de ezdirmeden ortada bir sonuca nasıl varılır bunları öğretiyorum.

Evlilikte yapmamız gereken ve yapmamamız gereken temel kurallar nelerdir?

Bana gelenlerin büyük çoğunluğu ihanet dolayısıyla gelir. Oysa ihanet daha evvelden, 4-5 seneden önce başlayan birtakım yanlışlıkların son görünen halkasıdır. İhanet öyle pat diye gelmez. Mutlu olan, mesut olan, ruhsal olarak doygun olan insanlar birbirlerini aldatmazlar. Yan yollara gitmezler. Fakat bunun tam tersi ise şahıslar mutlu değilse -erkeklerden bahsediyorum- içki içerek, eve gelmeyerek, geçici sevgililer bularak evden uzaklaşıyor.

Kadın da eşi eve geldiğinde dırdır ediyorsa, yüksek sesle konuşuyorsa o vakitte şahıslar son noktaya doğru yelken açmış gidiyorlar demektir. Hiçbir şekilde gidelim bir terapiste, bu normal bir evlilikte olmaz demiyorlar demedikleri içinde bir gün giderken bir bakıyoruz kadın veya erkek birine aşık olmuş. Her iki taraf da taviz vermiyorsa, orta bulunmuyorsa birbirlerine karşı itinalı değillerse o günlere doğru gidiliyor demektir. Sonunda da zaten o evlilik çatırdıyor. Bir süre sonra da bitme noktasına geliyor. Ama o zamana gelene kadar yapılan yanlışlara bakmak gerekiyor.

Bir kere münakaşalar usturuplu olmalı, olmazsa olmaz bu. Karşı tarafa küfür edilmeyecek, bağırılmayacak, hırpalanmayacak. Seks de uyum olacak. Karşılıklı olarak bir obje gibi görünmeyecek, mecburmuş gibi olunmayacak. Eğer mümkünse kadının kocasına hiç hayır dememesini istiyorum. İstesin ya da istemesin evliliğin kanı, canı sekstir. Hayır denmeyecek, her zaman kocayla beraber olunacak ama ruhsuz bir beraberlik değil, kadın eşine katılacak. Öptüğü zaman ona karşılık verecek.

Tam tersi durumlarda, yani kadın eşine yaklaşıyor fakat erkek kadından uzaklaşıyorsa…

Erkeklerin "hayır" demesi sevmediğini gösterir. Bir erkek karısına "hayır" diyor onu itiyorsa, yatağa yatar yatmaz arkasını dönüyorsa, karısı yokmuş gibi hareket ediyorsa, kadının ona her sarılışında onu itiyorsa, ağzını kaçırıyorsa, kavgaya yöneliyorsa kadının bu durumda derhal evlilik terapistine gitmesi lazım. Çünkü hiçbir erkek sevdiği kadına "hayır" demez. Çok kırmışsınızdır, zamanla o kırgınlıklar kemikleşmiştir bunun için de yardım almanız lazım.

Kadın reddediyorsa çoğu zaman bu işe çok önem vermediğindendir veyahut da o da eşini sevmediğindendir ilgisizliği. Sevgi olmayınca şahıslar birbirlerini reddediyor. Öpüşmek, dokunmak sevgiyi gösterir. Onsuz olamamak, her şeyi paylaşmaya çalışmaktır sevgi. Bana terapiye gelen çiftler birbirleriyle ilgili olumsuz bir şey söyleyeceği zaman bile, şöyle şöyle yapıyor ama o gün herhalde hastaydı da yapamadı diye anlatıyor durumları. Seven insan, sevdiğinin hep lehine konuşur. Gözünü sevdiğinden alamaz.

Terapi için gelen çiftlere çok dikkat ederim: Karı koca dışarıda beni beklerken yan yana oturuyorsa derim ki bunların arasında sevgi var. Anlaşmazlıklar, geçici sıkıntılar olabilir ama hadisenin üzerine olumlu yaklaşıp çözmek gerekir. Bunun için de gerekiyorsa evlilik danışmanlarından yardım alınmalı.

Değerli açıklamalarıyla bizleri aydınlatan Selin Özkök Karacehennem’e hepimizaileyiz.com ailesi olarak teşekkür ederiz.

Haziran 2010

Röportaj: Cansu BULDU ÇAN

Dikkat: Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, hiçbir şekilde kullanılamaz.

Konular :