"Maalesef Kuralsız Bir Sektörün İçindeyiz!"
Sitemizin yazarlarında Eylem Aydoğdu, Mehmet Ali Alabora'yla yeni tiyatro oyunu "Mi Minör"ü ve gündemdekileri konuştu.
Mehmet Ali Alabora’nın yönettiği “Pinima” adındaki dünyanın özgürlüğü tartışılır ülkesinde geçen "Mi Minör" adlı oyunu izleyecileresıradışı bir tecrübe yaşatıyor. Öylek ki seyircinin oyuncu, oyuncunun kimi zaman seyirci olduğu bir oyun.
Pinima ülkesinde, parasını ödeyip (istediğiniz her şeyi düşünemeseniz de ) düşünce özgürlüğü satın alabiliyorsunuz. Oyun, seyircisini bildiği her şeyi göremediği şekliyle buluşturuyor. Tıpkı gerçek hayattaki gibi...
Pinima ülkesinin başkanı olarak, "Mi minör"ün hikayesini öğrenebilir miyiz?Öncelikle oyunla nasıl buluştunuz...
Mi minör'ün doğuşu, öncelikle oyunun yazarı Meltem Arıkan ile var olan bir arkadaşlığımız, hatta komşuluğumuz ile başladı. Birgün Meltem Arıkan oyun yazmak istediğini söyledi. Bu aslında Meltem'in dünyası. Oyunu yazma zamanı 2011 Mart. Oyun yazıldı, sonra ben, eşim Pınar ve Meltem bunu nasıl yaparız diye düşünmeye başladık. Kimin yöneteceğini, nasıl yapacağımızı, nerede, nasıl oynayacağımızı hepsine birlikte karar verdik. Yönetmeni olmayı ben istedim.
Oyunun bir tiyatro salonunda değil de farklı bir platformda oynanma fikri kimindi?
Ben teksti daha ilk okuduğumda Meltem'e oyunu başka bir yerde gördüğümü söyledim. Bir tiyatro salonunda oynanamayacağını belirttim. Hatta çalışma öncesi nasıl sahneleceğini dahi çizdim. Oyun yazıldıktan sonra oluşan platformun dışında uzun bir sürede dramatürji çalışmasına yoğunluk verdik.
"Mi Minör'"ün hem oyuncusu hem yönetmeni olmanız oyuncular için oyuncu-yönetmen ile çalışmaları avantaj sağladı mı?
Biz oyunda başka bir şeyin peşindeydik.
Burada rolleri oynamak değil de oyun oynamak üzerine çalıştık. Yaptığımız provalarda oyuncularında oyuna kattığı birçok şey oldu. Belki bu hakkın tanınmasında yönetmen-oyuncu olmamın yarar sağladığını söyleyebiliriz. Çünkü, söylediğim gibi oyun oynuyorduk. Oyunda herkesin söz hakkı vardı. Benim oyuncu olarak şöyle de bir farkım var, ben bir taraftan oyunun hem içindeyim hem dışında.
İzleyicinin de oyuna dahil olduğu interaktif bir oyun. Bunun yanı sıra oyunun bazı karelerini sosyal medya aracılığıyla canlı bir şekilde izlenme olanağı sağlıyorsunuz. Bunun üzerine neler söylersiniz?
Daha önce tiyatrolarda sosyal medyanın kullanıldığını gördük. Ama dünya tiyatrosunda, bir tiyatro oyununda sosyal medyanın dijital etkileşimle, o gün orada olmayan seyirciyi işin içine dahil edebilen ilk oyunuz. Evinde oturan izleyiciyi de oyuna dahil edip, oyunun içindeki izleyici gibi tepki vermesini sağlayabiliyoruz. Dünya ölçeğinde bir etki yaratıyoruz. Biz "Mi Minör" ile analog bir dünyadan dijital bir dünyaya geçiyoruz. Bu geçişin içinde algılarımız da değişiyor.
İzleyicilerden aldığınız ilginç tepkiler oldu mu?
Çok var. Her oyunda yeni bir olayla karşılaşıyoruz. Hem dijital izleyicilerden hem oradaki izleyicilerden farklı farklı tepkiler var. Mesela oyunda "açım!" diye bağıran bir oyuncumuz var. Polis oyuncularımız onu götürmeye çalışırken seyircilerden biri oyuncuyu tutup "bırakmam!" diyerek götürülmesine izin vermedi. Bana başkanlık kürsüsünde konuşurken ayakkabı fırlatanlar oldu.
Mesela oyuna gelen izleyicilerden şöyle bir mesaj aldık: "Polis kılığındaki tiyatrocular yanımıza gelip susun" dedi. Onları bile dinledik (!) Evinde bu başka türlü ilişki kurma halidir. Bu kendi kendini sorguladığında kuracağın bir ilişkidir. Oyun dijital ortamdan yardım isteyen de oluyor. Aslında tam da istediğimiz Pinima ülkesinin halkı gibi cevap veriyorlar: HAYATLARINDAN MEMNUNLARMIŞ GİBİ (!)
"Mi Minör"de piyanist (Pınar Öğün) sıkıntılarını müzikle, şarkıyla destekleyerek anlatıyor. Müzik söylenenin algılanmasında daha yararlı bir unsur mu oluyor? Oyunda müziğin önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oyunu bambaşka yere taşıyan müzikler yapıldı. Müzik, neşe demek haz demek. Müzikli iktidar oyunu dediğimiz şey de iktidarın iktidarsızlığını temsil eden, bir başkan ve ona karşı çıkan bir kadın ve müzik var. Oyun baştan itibaren müziğin yasaklanmasıyla ilgili olduğu için müzikle bunu ifade etmek en doğru bir yöntem oluyor. Çünkü siz bütün o iktidarın yerine, hazzı ve coşkuyu koymuş oluyorsunuz.
Oyuncular sendikası için yaptığınız çalışmalar, sanatçıların kendi primlerini ödeyerek sigortalı olabilmesi ve çalışan olarak görülebilmesi üzerine gelişmeler nasıl gitmektedir ?
Çok yoğun gidiyoruz. Temel amacımız, oyuncuların çalışma ortamını uluslararası standarta getirmek. Bunun için, çok uzun zamandır çalışıyoruz. Ocak ayı itibariyle setlerde çalışma koşullarının, iş sağlığının, iş güvenliğinin veçocuk oyuncularının artık bir standarta getirilmeleri adına kurallar dizisi olabilmesi için daha dönüştürücü hamleler yapacağımızı söyleyebilirim.
Bir-iki yıl önce hiç konuşulamayan oyuncuların yapımcılar tarafından sigortalanma konusunun konuşulması bile iyi bir adım. Bir sektörün sürdürülebilir olması için uluslararası standartlara sahip olması gerekir. Bunun içinde emeğin doğru bir şekilde verilerek sömürülmeden kurallar dahilinde devam etmesi gerekir. Biz, maalesef kuralsız bir sektörün içindeyiz. Uluslararası işler yapmaya çalışıyoruz. Dünyanın birçok yerinde dizilerimiz yayınlanıyor. Ama bunun sürdürülebilir olması için böyle bir standardı getirmek zorundayız.
"Muhteşem Yüzyıl" adlı dizinin yayından kaldırılmasına dönük bir işaret yargıya verilmişken neler söylemek istersiniz?
Herkes istediği tarzda sanat yapmakta özgür. Fakat sizin istediğiniz tarzda yaptıklarınız bir şekilde engellenecek sansürlenecekse o zaman kimse istediğini yapamaz. Ne siz, ne sizin gibi düşünmeyenler...
"Muhteşem Yüzyıl" dizisi piyasanın belirlediği şartlarda değilde yukardan inen yasalar kanunu ile yaptırım ile yayından kalkarsa bu Türkiye'nin yaratıcı endüstrisine yapılmış çok büyük bir tehdit anlamına gelir. Eğer kaldırılma söz konusu olursa Türkiye yaratıcı endüstri bakımından yıllarca geriye gider. Bu da kabul edilebilir bir şey olamaz. Yaratıcı bir işin karşısındaysanız eğer, gene yaratıcı bir iş yaparak cevap verebilirsiniz.
Son on yıllık süre içinde özellikle de kültür ve sanatta yapılan değişiklikler hakkında neler söylemek istersiniz?
Dünyada bazı standartlar vardır. Uluslararası kabul edilmiş kurallardır bunlar. Mesela yaş aralıkları veya korku görüntülerine uygulananlar biliniyor. Bu kurallar da bir tavsiye şeklindedir. Bunun dışında içeriği yüzünden kuralların dışında kendi bakış açınız yüzünden yasaklamaya çalışmanın adı sansürdür.
Sansür de hiçbir zaman kabul edilebilir bir şey değildir. Düzenleme, kurallar ayrı bir kavramdır, sansür apayrı bir kavramdır. Tarih sansürün hiçbir zaman haklı çıktığını göstermemiştir.
Hem heberler programı hem "Mi Minör", aileniz, sendika başkanlığı bu yoğun tempoya nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Şu anda haftanın her günü çalışıyorum. Toplantılar, ekstra çekimler, "Mi Minör"ün iletişim çalışması sürekli devam ediyor. Sendika da yoğun geçiyor. Bazen bomboş durup sadece kitap okuyarak geçirmek istiyorum. Ama bugünlerde değil.
Ropörtaj: Eylem Aydoğdu
Ocak 2013