ÇOCUK VE EDEBİYAT - ERDAL ÇAKİCİOĞLU

Kim Çocuk?

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 07.05.2012

Kim Çocuk

Çocuk...

Türkçe sözlüğe göre; 1. Küçük yaştaki erkek veya kız. 2. Evlat. 3. Bebeklikle ergenlik arasında bulunan. 4. Genç erkek. 5. (mecaz) Büyüklere yakışmayacak biçimde davranan. 6. Bir işte yeterince deneyimi, yeteneği olmayan anlamları taşıyor.

Ancak algılarımızda, daha başka bir anlam taşır, çocuk...

Çocuk deyince aklımıza “her bakımdan” korunmaya muhtaç küçük insan gelir. O nedenledir ki, “Sen çocuksun, bilemezsin.” sözü çok yaygındır günlük ilişkilerimizde. Ben, çocukluk yıllarımda çok duydum bu sözü... Eminim, siz de duymuşsunuzdur.

Bizim yerimize hep büyüklerimiz konuştu, biz yalnızca dinledik. Büyüklerimiz karar verdiler, biz –uygulayamadık- uyduk.

Hatta hangi okula gideceğimize, ileride hangi mesleği seçeceğimize; hangi kitabı okuyacağımıza, hangi saatte yatacağımıza hep onlar karar verdi. Bu yüzden de birçok şeyi gizli yapmak zorunda kaldık.

O canım çizgi romanları sayfa sayfa koparıp ders kitaplarımın arasına yerleştirerek ders çalışıyormuş gibi onları okuduğumu, dün gibi hatırlıyorum. Çünkü o kitapları okumamız yasaktı, sakıncalıydı. Büyüklerimiz öyle düşünmüşlerdi... Onlar, her şeyi bizden daha iyi bilirlerdi.

Resim çizdiğimde dayak yer, okuduğum ders dışı kitaplar soluğu sobada ya da çöp kutusunda alırlardı, paramparça olarak. Ders çalışıp adam olmalıydım; öyle derdi büyüklerimiz... Onlardan iyi mi bilecektik?

Kiminle arkadaşlık yapacağımıza da onlar karar verirlerdi; ne yiyip ne içeceğimize de... Ne zaman hangi giysiyi giyeceğimize de. Seçim hakkımız yoktu. Ee, onlardan iyi bilecek değildik ya!

Biz de çocukluğumuzun (!) hakkını veriyorduk hani... Gizli kaçamak bir şeyler yapsak da önünde sonunda büyüklerimizin istediği gibi davranıyorduk. Bizi nasıl görmek istiyorlarsa öyle oluyor; nasıl davranmamızı istiyorlarsa öyle davranıyorduk. Çünkü büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi bilir, daha iyi düşünürlerdi.

Ve büyüklerimizden aldığımız bu terbiye, o zaman yanlış olduğunu düşünsek de sonradan uygulama alanımıza girdi. Elbette hepsini uygulamadık ama kısmen de olsa, biz de çocuklarımıza az çektirmedik...

...

Son dört yıldır, çocuk edebiyatına yoğunlaştım. Bu dönemde ürettiğim yapıtların neredeyse tamamı, çocuk edebiyatı kapsamında. Bu nedenle de son dört yılda katıldığım tüm imza günlerinde, söyleşilerde karşımda hep çocuklar oldu.

Daha önce yetişkinler için yazarken olduğu gibi, yetişkinlerin katıldığı söyleşilerde de oldukça rahattım. Çünkü katılanlarla aynı ya da yakın yaş gruplarında olduğumuz için kolayca empati yapabiliyor; onları doyurucu yanıtlar verebiliyordum...

Ama çocuklar öyle mi ya!

Çocuk edebiyatı ne denli titizlik ve dikkat gerektiriyorsa, çocuklarla konuşurken de hep diken üstünde olmama neden oldu. Neden mi?

Çocuklar, bize öğretilenlerin hepsini yerle bir ettiler de ondan!

...

Katıldığım bir söyleşide –sanırım Konya’da- parmak kaldıran bir çocuğa, büyük bir rahatlıkla söz hakkı vermiştim. Vermiştim vermesine ama daha o konuşmadan, göz göze geldiğimiz ilk anda, pabucun sandığımdan daha pahalı olduğunu anlamıştım... Anlamıştım ama iş işten geçmişti.

Çocuk, -sonradan sekizinci sınıf öğrencisi olduğunu öğrendim- özgüvenle gözlerimin içine bakarak:

“Öykülerinizin sonunda neden öğüt verme gereği duyuyorsunuz?” diye sordu.

Bir an, ne diyeceğimi, nasıl bir yanıt vereceğimi şaşırdım. Kem küm ettim, sözü dolandırıp amacından saptırmaya çalıştım ama işe yaramadı. Çocuk, inatla sormaya devam etti:

“Siz yazarlar, çocukları düşüncesiz mi sanıyorsunuz?”

“Nereden çıktı bu?”

Siz de öyle düşündünüz, değil mi? Benim ilk aklıma gelen sözdü bu ve farkında olmadan da ağzımdan çıkıvermişti. Bir bakıma, çıktığı da iyi oldu... Çünkü hayatımın en büyük dersini alma fırsatını yakalamamı sağladı:

“Siz öykünüzü yazın... O öyküden ders çıkarma işini de bize bırakın.”

Buyurun, siz yanıt verin... Ne dersiniz? Haklı, değil mi?

Aldığımız terbiye öylesine iliklerimize dek işlemiş ki, farkında olmadan çocukların düşüncelerine müdahale etmeye kalkmışız.

İşte o gün, o çocuğun sayesinde, bendeki çocuk algısı da değişiverdi... Bir yandan kendimi, bir yandan geleneksel çocuk algısını sorguladım.

Evet, o çocuk, yerden göğe kadar haklıydı. Yaşı küçüktü elbette ama o da hepimiz gibi bir düşünme yetisine sahipti... Ve bizim, büyüklük taslayarak onları yönlendirmek gibi bir hakkımız yoktu.

Artık yaşı ne olursa olsun, herkesi kendimle aynı düzeyde, hatta daha da ileride görüyorum. Herkese, yaşı ne olursa olsun, saygı gösteriyorum... Her şeyi en iyi büyüklerin bilemediğini, kimi zaman küçüklerin daha büyük düşündüklerini öğrendim. Aklın yaşta değil, başta olduğunu gördüm...

Sana teşekkür ederim, çocuk!

Konular :