Kadınlar “Hayır” Deme Gücünüzü Çalışarak Koruyun
Hepimizin hayatında benzer hikâyeler vardır. Ekonomik koşulları sebebiyle ya da çocuklarına nasıl bakacağı kaygısıyla kötü giden evliliğinden kurtulma şansı olmayan, hayatını bir hapishanede yaşayan çok kadın hikâyesi var maalesef. Ben şimdi bu mağduriyeti değil, direnişi anlatmak istiyorum size.
Son derece mutlu görünen bir çiftlerdi. Kocası, hani denir ya, tam aile babası, dost meclislerinde muhabbeti çeken, sözüne sohbetine doyum olmaz, babacan, güler yüzlü bir adamdı. İki sevimli kızları, eş, dost, akraba, her şey tastamam. İşleri de iyiydi, halleri vakitleri yerinde, daha ne olsun?
Sonra bu kızları için deli olan “baba”nın gözleri, evini kızlarını görmez oldu. Âşık olmuştu. Evli ve çocuklu olmasının yeni aşkı için yarattığı dezavantajı, parayla kapatmaya çalışmasından olsa gerek, birden iflasın eşiğine geldi. Çünkü bütün mal varlığını tek tek ipoteklemiş, satmış, sonra da ağır banka faizlerinin altında kalakalmıştı.
Karısı hem aldatıldığını, hem beş parasız kaldıklarını aynı anda öğrendi. “Çocuklarımın rızkı”, “gelecek garantileri” dediği yatırımların bir anda uçup gitmiş olduğunu, kendilerinden alınanların başkalarına akıtılmış olduğunu ve bunca yıldır “canım” deyip sardığı kocasının artık başkasının “canı” olduğunu aynı zamanda öğrendi.
Çaresizliğin ne demek olduğunu keşfetmeye başladığı zamandı bu dönem. Ailesi “Ne olursa oldun kocandır, boşanma” dedi. Kızı artık büyümüş, evlilik hazırlıkları yapıyordu, nişanlısının ailesine mahcup olmaktan korkuyordu. Kocası af diliyordu, gidecek yeri yoktu.
Yeniden denemeye karar verdiler. Ev hanımlığını bir kenara bırakıp, eve gelen yardımcıya “artık gelme” deyip, işe başladı. Sekreter maaşıyla evin yükünü kaldırmaya çalıştı.Eve zaten yetmeyen parasından birikim yapıp geleceğini garantilemeye çalıştı. Aradan yıllar geçti.
Kızı evlenmiş, bebek sahibi olmuştu artık. Küçük kızı üniversiteye başlayacaktı. “El alem ne der” korkusuyla kendilerine kucak açamayan anne ve babası rahmetli olmuştu. Kocası eve gelip gidiyordu ama aynı adam değildi artık. Yerine neşesiz, konuşmaz, sus pus bir adam gelmişti. Öğrendi ki kocası hala âşık, hala gönlü dışarıda.
Ayrıldı.
Şimdi kızını okutuyor. Sekreterlik yapıyor, hatta evlere yardıma bile gidiyor. “Allah insanı gördüğünden geri koymasın” derler ya, huzursuz durumundan ama kızını okutmak için katlanıyor. Utanç duyması değil, gurur duyması gerek bence. Şerefli yaşıyor. Emeğiyle kazanıyor.
Bir sürü hikaye var buna benzer biliyorum. Bu hikaye de içimi acıtanlardan ama yüzümü güldürenlerden biri. Her kadın çalışmalı. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek, “hayır” deme gücünü elinde tutabilmek, hayatta önce kendine güvenmek, başlı başına bir gurur kaynağı.
Evlenmek için okulu yarım bırakan, kocasına dayanıp çalışmaktan vazgeçen genç kızlarımızı duydukça içim acıyor. Elbette eşimize güvenebilmek düzel bir duygu, emniyet hissi. Ama yarın bugünden farklı olabilir. Her şeye hazır olabilmek için önce kendimize güvenmek gerek.