HAYAT BAZEN - YEŞİM VAROL ŞEN

Evlilik Orduya Yazılmak Gibidir…

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 08.11.2013

Evlilik Orduya Yazılmak Gibidir

Sizin de kendinizle ilgili tanımınızda yer alıyor mu bilmem, ama illaki etrafınızdaki en az birkaç kişiden, özellikle de erkeklerden şu cümleyi duymuşsunuzdur:
“Evlenmekten korkuyorum...”

Tüm dünyada teknolojinin, yaşam standartlarının, alışkanlıkların kucakladığımız değişimleri ile birlikte ilişkiler de değişiyor. Dolayısıyla yeni tarz ilişkiler, eski nesillerin bir türlü anlam veremediği yeni sorunları da barındırıyor. Bağlanma korkusu, evlilikten korkmak ve dolayısıyla bir türlü adı konamayan ilişkiler de bu değişimin getirilerinden bazıları.

Genç nesil tam bir geçiş dönemi kuşağı. Her geçiş döneminde olduğu gibi, değişim sancıları özellikle ilişkiler konusunda kaos oluşturmuş durumda. Farklı etkilenimler ortak korkulara sebep olabiliyor. Ve sonuç sık yaşanan bir gerçeklikle ortaya çıkıyor. Evlilikten korkma, evlenme yaşının daha ilerilere taşınması ve maalesef en kötü sonuç, boşanmaların artması.

Kadınların doğasında olan anaçlık, evlenmek ve ev kurmak üzerine yetiştirilme tarzı, erkeklere oranla evlenmeye daha istekli kılıyor kadınları. Hal böyle olup, kadın evlenip yuva kurmak isterken erkek paniğe kapılıp kaçtığında, geriye bir sürü tükenmiş ilişki, ve kendi değerini sorgulayan yalnız kadın kalıyor.

Özellikle erkeklerin bağlanmaktan korkmasının farklı sebepleri var. Korkuyu gidermenin yolu ise önce iyi analiz etmekten geçiyor.

“Anne ve babamın evliliği gibi bir evlilik istemiyorum.”

Önceki kuşağın evlilikleri ile ilgili istatistiki bir çalışma yapıldığında boşanma oranlarının günümüze oranla çok daha az olduğunu görürüz. Peki, evli ve mutlu olanların oranına bakarsak? Maalesef burada çok parlak bir tablo olduğunu söyleyemeyiz.

Dışarıdan baktığınızda size de hepsi birbirinin aynı gözükmüyor mu? Sanki TV’de futbol seyrederken uyuklayan amcanın yanından, diğer kanepede örgüsünü ören teyzeyi kaldırsak, yerine başka bir kadın koysak hiçbir fark olmayacak. O da en fazla örgüsünü bir kenara bırakıp eline meyve tabağını alacak. Alışkanlıktan bir arada gibi görünen, sevginin hiç sorgulanmadığı, öyle gelmiş öyle gider tipinde evlilikler. Mutlulukla ilgili kaygılarının olmaması kuvvetle muhtemel arayışlarının olmamasından. Zaten birbirini seçmeden evlendirilmiş ve ölene kadar aynı yastığa baş konması adetten kabul edilen çiftler. Anne ve babasını çoktan limana demirlemiş gemiler olarak gören, bu öylesine evliliklerin meyveleri çocukların gözlemleri ise kendi ideallerindeki hayatlarla örtüşmüyor. “Evlilik buysa kalsın, huzur yaşlılıkta lazım”la sona eriyor.

Bir de yaşanan değil, katlanılan evlilikler var. Ataerkil aile yapısının en uçlarda yaşandığı, şiddetin esirgenmediği, genelde anne evde baba dışarıda tipinde evlilikler. Çocukların hatırına ya da sığınacak başka bir yer olmadığı için her günü ayrı eziyetle sürdürülen, annenin gelinlikle çıktığı baba evine, ancak kefenle dönmesi ön görüldüğü için, dayağa, zulme katlandığı evlilikler. Bu evlerde doğup yetişen çocukların evlilikten neden korktuğunu sorgulamaya bile gerek yok herhalde.

“Anneme benzeyen kız nerde?”

İdeal aile düzeni yoksa, kimse ebeveynlerininki gibi bir evlilik istemiyor ama evlilikle ilgili rol modellerimiz de onlar. Bu bir çelişki de yaratsa, bir evlilikte kadın nasıl davranırı anneden, erkek nasıl oluru babadan gözlemliyoruz. Babanın evdeki otoritesi, annenin mutfaktan gelen sesi, içimize işleyen öğretiler. Bildiğimiz temel bu.

Oysa dünyayla birlikte kadınlar çok değişti. Artık kadınlar sokakta. Evi temizlemeyi görevi olarak kabul etmiyor. Yemek yapmayı günlük sorumlulukları arasında görmüyor. Kariyeri en az erkeğinki kadar önemli. Aile reisi mi? O da ne? “Kızılderili kabilesi miyiz biz” deyip geçiyor. Hatta bazen annesi gibi ezilmemek adına eziyor. Başkaldırabiliyor. Ekonomik gücü, hayatta güçlü ilerlemesini sağlıyor. Ve eğer kantarın topuzu kaçarsa, evliliğin dengesi de bozulabiliyor.

Aile reisi olmak üzere büyültmüş erkekle, isyan bayrağı elinde yürüyen kadın karşılaştığında çatışmalar hatta çarpışmalar başlıyor. Şimdi evde sözünün geçeceğine güvenerek ilişkiye başlamış, varlığını reislik üzerine konumlandırmış erkek korkmasın da ne yapsın? Karşısındaki kız annesine hiç benzemiyor. Neredeyse komşuya giderken izin alan annesi nerede, iş çıkışı arkadaşlarla takılırız bekleme diyen bu kız nerede? Bu durumda nasıl davranılır? Gidemezsin diyerek babası gibi olmak istemiyor, hoş dese kim dinleyecek, ses çıkarmasa kendini reis gibi göremeyecek. En iyisi hiç bu işe girişmemek!

“ Evini geçindiremeyen koca mı olur?..”

İki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor. Tek maaşla artık ev geçinmiyor. Emeklilik ikramiyesi ile artık ev sahibi olunmuyor. Hayat bu kadar zor olunca da evliliğe kimse yanaşmıyor.

Kazandığını yemek var, orada burada eğlenmek var, çok hesaplı yurtdışı turları, beş yıldızlı tatil köylerinde tatil yapmak var. Dünya markalarının hepsi elimizin altında, hepsini almak giymek, hayatın tadını çıkartmak var. Ya da ev geçindirmek, gerektiğinde eşinin harcamalarını da üstlenmek, çocukların eğitimi için yut dışı hayallerinden vazgeçmek, ailece tatile çıkıldığında bütçe nasıl etkilenirleri hesaplamak var.

İlk bakışta hangisi kolay, hangisi eğlenceli? Derine indiğinizde evdeki huzur, mutluluk budur. Ama garantisi yok ki bunun. El kızı bu, istekleri karşılanmayınca huzur verir mi, belli değil. O zaman neymiş, riske gerek yok, eldeki uzaktakinden garantidir.

“Dünya bilgisayarımın içinde”

Evden çıkmaya bile gerek yok artık. İki dirhem bir çekirdek giyinmeye, sosyal ortamlara girmeye, kur yapmaya, kendini beğendirme çabasına hatta çoğu zaman emek harcamaya bile gerek yok. Pekala, saçınızda mandal tokanız, orası sarkmış burası solmuş pijamalarınızla bile bilgisayar başına geçip flört edilebilir oldu artık. Göz göze gelmeye ne hacet, hızlı mesaj yazabilen parmaklarınız, bir de hızlı internet ağınız oldu mu tamamdır.

Sevgili için mağaza mağaza gezip hediye seçmeye bile gerek yok artık. Doğum günü hediyesi bile bir tıkla kapınızda. Her şey hızlı, her şey kolay. İlişkiler ancak verilen emek kadar değerli, tüketim de ilişkiyi kurmak kadar kolay.

Ne çok evlilik teknolojinin kötü kullanımı yüzünden, bilgisayar karşısında başlayan on-line ilişkiler yüzünden bitiyor, yazık. Ya da sanal ortamda başlayan ilişkilerin saat tam on ikide balkabağına döneceğini unutup, dünya elimin altında aldanışına yakalananlar. Hep daha iyinin peşinde koşarken, şişen egonun ardında kalan aynayı göremeyip, kendini en iyi zannetmenin aldanışı?

“Evlilik hapishanesi”

İlişkilerin temel gereksinimidir “biz” olmak. Yanlış kurgu ise “biz” olmak için “ben”leri terk etmektir. Maalesef bir çok ilişki bu yanlış kurgu üzerine inşa edilir. “Sen artık evlisin”le başlayan ve devamında evliliği hapishaneye çeviren çeşitlemeler; “Bekar arkadaşlarınla çıkamazsın”, “Maçta ne işin var, evde otur”, “Yine mi iş yemeği” , “Çocukluk arkadaşın olması umurunda değil, o kızla görüşmeni istemiyorum” vs. vs.

Sevdiğin insanla evlenip birlikte yaşayabilmek için özgürlüğün ne kadarı feda edilmeli? Sevdiği insanla birlikte olmak için bir ömür boyu hapiste olmak göze alınabilir mi, hele o hapishaneyi sevdiği insan bizzat yaratıyorsa. Üstelik de evlilik ya da ilişki gereği zannedilen kurallarla çevrelemeye çalışılan, özellikle bizim toplumumuzun neredeyse sınırsız özgürlük ve hoşgörüyle büyütülen erkek çocuklarıysa.

Oysa ilişki kurmanın sebebi sevgiyi yaşamak, hayatı renklendirmek ve mutlu olmak arzuları değil mi. İlişkilerin olması gereken etik kurallarının fazlası gerçekten daha mı güvende hissettirecek? Ya beraberinde getireceği korkular.

Tüm bunların yanı sıra başarısızlık korkusu, boşanma korkusu, pişman olacağından endişe etmek ya da yetersiz kalmaktan korkmak, bağlılık korkuları yaratıyor. Evet, evlilik bir risk olabilir. Ancak sadece şansa dayalı olmadığı tartışılmaz. Biraz özen, biraz emek, bolca sevgi ve saygı ve doğru iletişim, ömür boyu mutluluk verecek bir ilişkinin vazgeçilmez tadını yaratabilir.

"Evlilik orduya yazılmak gibidir. Kışlada herkes şikayet eder ama "tezkere" bırakıp, kalanların sayısı o kadar çoktur ki..."

James Garner

Konular :