Evlilik Bir Travmadır
Çok sevdiği insanla evlenip aynı evi paylaşmaya başlayan, fakat özellikle ilk aylarda ilişkisinin bambaşka bir kimliğe büründüğünü görüp umutsuzluğa düşen ve hatta paniğe kapılan çok çift var. Birçoğu, eşinin evlenince değiştiğini savunuyor, kimi evliliğin aşkı öldürdüğünü düşünüyor. Kimi kendisini kandırılmış hissediyor, kimi ise yanlış bir evlilik yaptığını.
Eşinizi Ne Kadar Çok Severseniz Sevin, Zor Bir Tarafı Mutlaka Vardır
Tüm bunların doğru olma ihtimali de var elbette ama henüz karar vermek için çok erken.
Evliliğin özellikle ilk senesi çok zordur. Her şeyden önce evlilik bu kadar güle oynaya yapılan bir şey olmasına rağmen bir travmadır aslında. Düşünsenize, hayatınız değişiyor. Ailenizin, bekârlık günlerinizin, tek başınıza yaşadığınız hayatın içinde bir pencere açıp, artık merkezi iki kişilik olan bir dünya yaratıyorsunuz kendinize. Eşinizi ne kadar çok severseniz sevin, zor bir tarafı var.
Her şeyden önce yeni bir ev, yeni bir düzen. Birlikte yaşama hayalleri, evde düzen anlayışının denk olmamasıyla, harcama alışkanlıklarının farklılıklarıyla, boş zamanı nasıl değerlendireceğiniz tartışmalarıyla gölgelenebiliyor. Aileleri destek olanlar şanslı elbette ama birçok çift, nişan düğün zamanı iki aile arasında oluşan gerginliklerin etkisiyle zaten birikimle başlıyor evliliğe. Dolayısıyla evliliğin ilk günlerinin en sıkıntılı konusu evlilik öncesi dönemde eksik yapılanlar, fazla karışılanlar oluyor.
Zamanla Değişen Beklentiler Hayal Kırıklığı Yaratabilir
Sevgiyle başlayan bir birliktelik, bir dönem sonra, evliliğin getirisi ortak karar gerektiren konularda tartışmayla kimlik değiştiriyor ve içinden çıkılmaz gibi görünen bir dönemece giriyor.
Birçok değişenle birlikte, çözümsüzlüğe götüren en büyük değişense beklentiler.
Flört süresince, sonrasında nişanlılık döneminde ve nihayetinde imza atıldıktan sonra beklentiler o denli farklı ki. Flört döneminde birlikte geçirilen vakitleri en hoş, en eğlenceli biçimde paylaşarak geçirilen ilişkiler, nişanlılık döneminde bir geri sayım sürecine giriyor. Zor ve fazla koşuşturmacalı bir dönem haliyle. Mobilya nereden alınacak, ev nerede tutulacak, önce plazma mı alsak, küçük odaya misafir yatağı mı koysak tartışmaları ne kadar sinir bozsa da geçici bir dönem kabul edildiği için tahammül hala var. Hele bir de üzerine ailelerin yaptırımları ve karşılıklı çakışan istekleri girince çift çekişmeye başlıyor. Ailelerin taleplerine ve müdahalelerine, birçok kararda ailelerin onayına mecburiyetten doğan isyanlar, beklentileri büyütmeye başlıyor. Evlenince hepsi geride kalacak, kapı kapanacak ve yaşananların hepsi eşi tarafından telafi edilecek beklentisi başlıyor.
Flörtün Parıltısı Yerini Hayatın Gerçeklerine Bırakınca...
Hal böyle olmuyor elbette. İlk günler kavuşmanın heyecanı, düğün stresinin sona ermesinin rahatlığı, canım cicim günleri. Sonra bakılıyor ki hayat tozpembe değil. Kadın eve gelince kocasıyla beraber sohbet ederek yemek yapmayı hayal etmişti. Ama bak sen şu adama, işten surat beş karış dönmüş. Yorgunum deyip kendini kanepeye atmış. Adam eve gelince karısının en bakımlı hali ve en güler yüzüyle kendisini karşılamasını, sıcacık sarılmasını hayal etmiş. Şık bir sofra kendisini bekleyecek, ev sıcacık poğaça kokacak. Evlilik böyle olur diye düşünmüş. Ama karısı evde eşofmanları üzerinde, yorgun bir suratla geziyor ve yardım etmediği için kendisine sitem edip duruyor. Flört ederken her buluşmada ışıldayan kadın bu değil miydi, evlendikten sonra mı değişti?
Hayır, hayatın gerçekleri girdi işin içine. Beklentilerinizi ne kadar çok şişirdiğiniz, gerçeklerden ne kadar çok koptuğunuz ve birbirinizi gerçekten tanımadan evlenme kararı aldığınız gerçeğiyle karşılaştınız.
Denge Kurulana Kadar Birbirinize Uyum Sağlayın
Umutsuzluğa kapılmak için henüz çok erken. Önce gerçekleri kabul etmek gerek. Eşiniz değişmedi, sizin ona bakış açınız değişti. Önce kendinizi gözden geçirin lütfen.
Bu kadar çok şey beklemek zorunda mısınız? Sizi mutlu etmekle yükümlü tek kişi eşiniz mi? Mutluluğunuzu sağlamak öncelikle sizin göreviniz. Denge kuruluna kadar geçirilen bu zor dönemi çekişmek yerine, uyum sağlamaya çalışmakla geçirmek, her şeyden üstte sevgiyi ve saygıyı tutmak da bir seçim. Flört ederken gösterdiğiniz özeni, ilişkiyi geliştirmek için gerekli bulduğunuz çabayı devam ettirmek gerek. Bu dönemde hoşunuza gitmese de durmak zorunda kaldığınız, karşınızdaki sadece flörtünüz olduğu için daha fazla müdahale hakkınızın olmadığını düşündüğünüz bir çizgi vardı. Şimdi ne değişti? Atılan bir imza mı bu kadar hak veriyor şimdi her şeye karışmaya, her şeyden şikâyet etmeye.
Flört mü bitti, ilişki mi?
Küçükken dinlediğimiz masallar hep mutlu sonla biter ya hani. O mutlu son da hep prens ve prensesin evlenmesidir. Hata buradan başlıyor belki de…
Evlilik mutlu bir son değil, mutlu sürmesi dilenen bir başlangıçtır. Bunu unutmamak gerek.