Alışveriş mi Kültür mü?
En son yazımda İstanbul’un ruhunun kaybolduğundan bahsetmiştim, bunun somut örneklerinden biridir Emek Sineması. Babam “Avare” filmini anlata anlata bitiremezdi, bir ara filmden uzaklaşır Emek Sineması’nın güzelliğinden de bahsederdi. Ben ise ilk kez John Travolta, Olivia Newton-John’un başrolde oynadığı “Grease” filmi sayesinde tanışmıştım Emek’i. Sonralarında pek çok filmi bu güzel sinemada izleme imkânı bulmuştum. İstanbul Film Festivali’nin de değişmez mekânlarından biri olarak da sanatseverlere güzel bir atmosfer sağlıyordu.
1884 yıllında inşa edilen bina, ilk kez 1924 yıllında sinema olarak hizmet vermeye başlamış, ilk adı içindeki melek heykellerinden dolayı “Melek Sineması” olmuş. Daha sonra Emek Sineması olarak adı değiştirilmiştir. Bu mekânın akıllarda kalan güzel anılarından biri de, Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesinin burada seçilmesidir (yarışma tescil edilmemiş). Sinemanın yer göstericisi güzeller güzeli Araski Çetinyan tescilsiz ilk güzelimiz olarak 1926’da adını duyurmuş.
Emek sineması kapanınca ne olacağını hepimiz biliyorsunuz sanırım… O cadde de benzerlerinden yüzlercesi olan bir alışveriş merkezi. Bu koca caddede ise bir elin parmakları kadar sanat merkezi kaldı. Onların da sponsoru bankalar veya şirketler. Fransız Kültür Merkezi, bina yıkılmadıkça bu sokakta kapanmayacak tek yer sanırım, diğerleri YKB, Akbank, Borusan gibi sanata gönül vermiş şirketler.
Bu işin sorumluluğunu sadece binanın sahibi Emekli Sandığı’na da atmak haksızlık olur. Bu sinemanın bir zamanlar porno film kültürüne hizmet ettiğini, son yıllarında da seyirci azlığından zarar ettiğini, bu yüzden kira ödemekte zorlandığını unutmayalım. Biz insanların, bu binanın yaşaması için yapmamız gerekenleri yapmadığımızı unutmayalım. Anadolu yakasının bu tarzdaki ender örneklerinden biri olan Süreyya Opera Sahnesi de aynı akıbeti yaşayabilirdi; gerek Belediye’nin duyarlılığı, gerekse sanatsever Kadıköy halkı bu sahnenin seyirci koltuklarını hiç boş bırakmaması sayesinde bina işlevini sürdürdü.
Alışveriş mi, kültür mü tercihimizi önce bizim yapmamız gerekiyor. Sanat su, ekmek gibi gereksinim haline geldikçe, ileride alışveriş merkezlerinin sanat merkezleri haline geldiğini göreceksiniz.
Sinemanın kapanmaması ile ilgili tepki koyanları basında veya eylem yapılan yerde görüyorsunuz. Bu tepkilerden en anlamlısı ise sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’ın tepkisiydi. "Emek yoksa benimde sinema eleştirisi yapmama gerek yok" demişti ve dün itibariyle gazetedeki köşesinden istifa etmişti. Kendisini bu onurlu davranışı için kutluyorum.
Ben de kişisel olarak bu binaya alışveriş amacıyla girmeyeceğime ve bu binada mağaza açan firmaların diğer şubelerinden de alışveriş yapmayacağıma sizlere söz veriyorum.
Bir melekti Emek,
“Rüzgâr gibi geçti”, beyaz perdeden,
“Yağmur altında şarkılar” söylendi, kapısında
Sonunda “Avare” kaldı, sattılar onu
Yazarkasa imparatorluklarına…