Gerçek Aşkın Şifresi
Alabildiğine gerçek, karşılıksız ve sonsuz aşkı tatmak isteyenler, boş yere üzülüp tasalanmayın, çünkü bu hiçte imkânsız değil…
Yapmanız Gereken Yasal Sıralama Şöyle: Kafanızın uyuştuğu, mantığınızın her koşulda ‘olur’ dediği, kalbinizin de prosedürü uzatmayarak ‘neden olmasın’ oyu verdiği, kendi kültürünüze ve yaşam şeklinize benzer bir hayat süren birini bulmak ilk aşama…
Sonrası malum ve basit işleyişler… İki şahit, bolca davetli ve olmazsa olmazı bir belediye memuru… Kaptınız mı bordo kaplı, uzun boylu defteri işlemin büyük bir kısmı tamamdır.
Gel zaman git zaman, 9 ay 10 günlük bir bekleme sürecini de tamamladıktan sonra, dünyaya yalnızca bu tatlı, sevimli yaratığı getirmek için geldiğinizi düşündüğünüz gerçek bir aşk hikâyesinin başladığı anlara nihayet kavuştunuz demektir…
Herkes bu kadar yoğun duygu ve düşünceler içinde olur mu bilemem ama ben de tam tamına böyleydi her şey… Hayatımı A.Ö. (Alin’den Önce) ve A.S. (Alin’den Sonra) diye ikiye ayırsam hiç de yanlış olmaz…
Doğum yaptım, yeniden doğdum…
Yapmam dediğim her şeyi yaptım…
Ben, ben olmaktan çıktım çoğu kez…
Artık ne her akşam değiştirilen ojeler vardı hayatımda, ne de her hafta gittiğim kuaförüm…
Elif Şafak’ın aynen "Siyah Süt" adlı kitabındaki gibi, o güne değin içimde sakladığım benler dökülüverdi etrafa birer birer… En beteri de mükemmel anne sendromuydu…Bu hayatta hiçbir dalda mükemmelliğini kanıtlayamamış olan ben, nedense mini minnacık bir varlık ile mükemmelliği tatma yarışına girdim kendimle…
Başucumdaki komidinin üzerindepüreller, kolonyalar, kaynatılmış soğutulmuş içme suları, organik yağlar vs. bildik malzemeler hiç eksik olmuyordu… Hangisini ne zaman kullanacağımı en iyi ben biliyordum çünkü!
Alin, ilk 6 ay boyunca yalnızca ve yalnızca damacana sularıyla yıkandı! Banyonun ısısı bana güven vermediğinden odasında bu işin gerçekleşmesi gerektiğine daha ilk günden karar verdim!
İlk altı ay 2-3 saatlik uykuyla ayakta durdum…Eşim ‘mastırdan öte köy yok’ diyerekten, o güne kadar ertelediği askerliğini yapmaya karar verdi (zamanlamanın ne kadar müthiş olduğunu gelin bir de bana sorun) Kaldık kızımla baş başa 6 ay…. Henüz evliliği idrak edemeyen ben, bir anda annelikle cebelleşir buldum kendimi…
Kaynatılmış içme suyuyla ıslatılan hijyenik pamuklardan, pamuk dokulu bezlere ve daha sonra nihayet suyla yıkamalardan geçen aşamalarla epey bir alt değiştirmişliğim oldu… Günde 3-4 kez bu işlemi yaptığımı düşünürseniz malum emeği tahmin etmeniz hiç de zor olmaz…
Ek gıdaya geçme evresinde en vitaminli, en sağlıklı ot, et, ne varsa kızıma vermek için seferber oldum… O ay az kilo almış diye sabahın 6’sında, uykusuz bir halde, o tüm annelerin bildiği malum cevizli, tereyağlı sabah kahvaltısı bulamaçlarından yaptım… Yaptım ama kime, niye, yiyen yok…
Her seferinde ne verdiysem kusuyordu kızım. Bunda benim yaptığım abuk bebek çorbalarının da payı büyüktür... Bir keresinde 9 farklı sebzeyi karıştırarak sözüm ona bol vitamin kaynağını anında kızıma enjekte etmek mantığıyla anlamsız çorbalar yaptım… (5 yaşındaki kızımın neden hala çorba sevmediğinin gerçek nedeni bu çorba olsa gerek) Daha ilk kaşığı ağzına vermemle kusması bir olmuştu… Benim emekler yalan oldu yine. Kızım ek gıdayla tanışmayı bayağı bir süre reddetti. Yılmadım, üşenmedim, kimden ne duyduysam, internetten ne okuyduysam denedim, yaptım. Ama ne çare… Alin bir türlü memeden vazgeçmedi, bense inatla ek gıda savaşına devam ettim… Ta ki kendi yemeğimin suyuna ekmek bandırıp Alin’e verene dek… Şimdi tüm doktorlar bana kızabilir ama bir yaşına kadar tüm bebekler gibi tuzsuz yemek yemesi gereken Alin, 10 aylıkken tuzu keşfetmesiyle iştahı yerine geldi… İnsan yavrusu, adeta özüne döndü…
Neyse 28 yaşına kadar mutfaktan suyumu dahi almaya üşenen ben, birden süper anne sendromuyla dünyanın en aktif kadını oldum… Kim, ne demiş hangi uzman neyi önermiş, hangi meyve sebze bağışıklığı güçlendirirmiş bir bir ezberledim, çevremdeki herkese tavsiye ettim, çoğunu uyguladım…
Her akşam kızımı yatağına huzurlu bir şekilde yatırdığımda duyduğum mutluluğu ve onun bir öpücüğünü hiçbir aşka değişmem…
Bir insan kim için bu kadar emek verir, sabır gösterir, her şeye rağmen sonsuza dek taparcasına sever siz söyleyin?
Şimdi bana Sevgililer Günü’nden, büyük aşklardan söz edenlere gülüp geçiyorum… Ne o, ne bu, gerçek aşkı bir kadın ancak ve ancak doğurduğunda yaşar… Gerisi boş, gerisi yalan…