ÖZEL RÖPORTAJLAR

Dr. Murat Topoğlu: "Yaşamak için mi yoksa yemek için mi yaşıyoruz?”

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 27.01.2011

Murat Topoğlu

Beslenme konusunda en sık yapılan hatalar neler?

Diyet yapıyorsunuz ama her tartıldığınızda ya kilo almış ya da hiç kilo vermediğinizi mi görüyorsunuz? Peki kilonuzu doğru olarak öğrenmek için hangi zamanlarda tartılmanız gerekiyor biliyor musunuz?

Son yıllarda bir hayli yaygın olan detoks faydalı mı zararlı mı?

Yemek yemeyen çocuğunuza iştahı açılsın diye verdiğiniz iştah şuruplarının aslında alerji şurubu olduğunu biliyor muydunuz?

Bacaklarınızdaki morumsu, eflatumsu varislerden nasıl kurtulacağınızı biliyor musunuz?

İşte tüm bu soruların ve daha fazlasının cevabı bu haftaki röportajımızda.

Akapunktur Derneği Genel Sekreteri Dr. Murat Topoğlu’ndan; kilo kontrolünden hamilelikte alınan kilolara, iştahsız çocuklardan obezite sınırındaki çocuklara, bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yarayan ozon terapiden akapunktur tedavisine kadar merak edilen birçok konuda bilgi aldık.

Kilo kontrolünü nasıl sağlayabiliriz? Kilolu olup olmadığımızı nasıl anlayabiliriz?

Önce kişinin kilosunun nasıl normal olup olmadığını anlatmak istiyorum. Bunu anlamının iki tür yolu var. Bel ile kalça ölçüsünün birbirine oranı vardır. Bunun ölçüsü erkeklerde 1’dir. Yani belinizi göbek deliğiniz itibariyle ölçtünüz ve kalçanızı ölçtünüz. Diyelim ki bel 100 cm çıktı kalça da 100 cm çıktı. 100’ü 100’e bölersiniz; sonuç 1 çıkar. Yani bu kilo normaldir deriz erkeklerde. Ama kadınlarda ise ince bel durumundan dolayı 0.86 civarında çıkması lazım bu oranın. Bu kilomuzun normal olup olmadığını anlamanın birinci yolu.

İkincisi ise, vücut kitle endeksi dediğimiz bir endeks var. Kişinin kilosunu boyunun karesine böldüğünüz zaman çıkan değerin 19 ila 25 arasında olması lazım. Bu da kişinin ideal kiloda olup olmadığını gösteriyor. Özellikle karın bölgesinde toplanan yağlar çok önemlidir. Bu yağlar özellikle erkeklerde daha fazla olur. Karında yağlanma, kişinin kalp krizine daha yatkın olduğunu gösterir. Yağlanma, iç organlara daha yakın olduğu için.

Kadınlar ise basen dediğimiz olay, biraz kemikle kas ağırlığına ve yapısal değişikliklere bağlıdır. Bacak kemiklerinin kalça leğen kemikleriyle birleştiği yerde bir açı vardır. O açı biraz fazla olduğu zaman, kilo fazlası olmasa bile o kişi geniş basenli oluyor. Bunları doğru değerlendirmek lazım. Herkes mankenler gibi bir kalçaya sahip olmak zorunda değil. Bu açıdan bunu belirttim.

Kilo kontrolünü sağlamak için ise sağlıklı beslenmek yeterli. Nedir sağlıklı beslenme? Üç ana, üç ara öğün beslenmek gerekiyor. Bu ara öğünlerde neler yemeliyiz? Meyveyi öneririm veya light bisküvilerden bir paket atıştırılabilir. Fakat yemiş olduğunuz gıdayı, ara öğünde fındık, fıstık olarak değerlendirirseniz ana öğünde günlük 3 domates bile yeseniz, başka bir şey yemezseniz dahi kilo almaya devam edersiniz. Fındık, fıstık, badem gibi kuruyemişleri yemeyecek miyiz? Tabiî ki yiyeceğiz ama bunları günde 2 -3 adet yerseniz bir zararı yok. Onun yerine kişilere ara öğün atıştırmalığı olarak ben haftada 3 avuç beyaz veya sarı leblebi öneriyorum.

Kış aylarında nasıl beslenilmeli?

Kışın insanların metabolizmasının yavaşlaması iki nedene bağlıdır: Bir, dışarıdaki soğuk havanın etkisiyle kişi vücut ısısı olan 36˚C’yi korumaktadır. Bunun üzeri veya aşağısı doğru değildir. Yazın ise derimizdeki por dediğimiz delikler genişler ve böylelikle fazla miktarda sıcağı vücudumuzdan atarız, daha fazlasını ise terleme yoluyla atarız. Kışın ise vücut ısısını koruyabilmek için, por dediğimiz deri gözenekleri kapanır, ısıyı dışarıya veremez; çünkü vücudu ısıtması lazım. Bu vücudun bir refleksidir. Yani kışın vücut, enerjisini çok fazla harcamak istemiyor. Dolayısıyla harcamak istemediği zamanda siz ona ekstradan 200-300 kalori daha eklediğinizde kilo alma olayı yavaş yavaş başlıyor.

Kışın 1 saat karda yürüdüğünüzde normal havadaki yürüyüşte 2 saatte harcadığıız kaloriyi kaybetmiş olursunuz. Soğuk havada, vücut normal havaya göre 36,5˚C olan ısısını korumak için fazla miktarda enerji harcamak zorunda. Özetle, kışın yaptığınız sportif aktivitelerde 2 kat daha fazla enerji harcarsınız.

Kış aylarında en güzel şey mevsimdeki sebze ve meyvelerle beslenmektir. Ispanak, kabak, pazı, pırasa vb. yemek lazım; sebzelerden patates ve bezelyeye biraz dikkat etmek lazım. Patatesin salatasını yapıp yiyebilirsiniz ama orta boy bir patatesi yediğiniz zaman yanında yoğurt, peynir tarzı şeyler aldığınızda kilo alırsınız. Çünkü proteinle karıştırmamak gerekiyor. Makarna veya bulgur aynı şeydir. Bulgur veya makarnayı turşuyla yiyebiliriniz. Patates salatası yaparsınız yumurta koymazsınız turşu koyarsınız yanına gibi.

Beslenme konunda en sık yapılan hatalar neler?

En büyük hatalar televizyonda ne söyleniyorsa ona inanmaktır. Yok ısırgan otu, yok ebegümeci vs. kulaktan dolma, lüzumlu lüzumsuz içilen bu otlar yüzünden en az 8-9 hastam hastaneye kaldırıldı zaman zaman. Dolayısıyla dünyada hiçbir şey yok ki size bunu içerseniz sizi eritsin, kilonuzu verdirsin. Asla böyle bir şey yok.

Ancak şu var: Siz diyet yaparken bağırsaklarınızda bir çalışma sorunu yaşıyorsanız veya tembellik yaşıyorsanız, büyük tuvaletinize her gün çıkmıyorsanız ona yardımcı olmak amacıyla birtakım otlardan yapılmış çaylardan yararlanabiliriniz.

Vücuttaki ödemi tutma konusuna gelelim. Ödem tutma, kadınlar özellikle adet dönemlerinin 2 gün öncesinde vücutlarında şişkinlik hissederler. Bu durum östrojen, progestoren hormonlarının değişiminden kaynaklanır. Adet bittikten 2-3 gün sonra vücut o suyu boşaltır. Dolayısıyla da adet dönemde tartıldığınızda, diyet yapsanız dahi kilo almış ya da hiç kilo vermemiş gibi olursunuz. Bu dönemlerde tartılmamanız gerekiyor. Çünkü moraliniz bozulur ve diyetinizi bozarsanız. Adet döneminden 2-3 gün sonrasında tartılmak kilonuz hakkında size doğru rakamı verir.

Yapılan hatalarından biri de az su içmektir. Bir kere bol su içilmeli. Suyu güne bölerek içmek gerekiyor tabi. Akşam yatmadan önce mutlaka 1-2 bardak su içilmeli. Sizi gece tuvalete kalkmak durumunda bıraksa dahi bu su, gece boyunca yavaşlayan metabolizmanıza rağmen bağırsaklarınızın çalışmasının artmasını sağlayacaktır. Çünkü bağırsaklar suyla çalışır. Su olmayınca nasıl toksinleri dışarı atabiliriz ki? İnsanlar su içtiklerini zannediyorlar ama maalesef su içmiyoruz.

Bir de şu var: Haftada 6 gün diyet yapıyorsunuz diyelim ki arada 1 gün bozdunuz. “Allah kahretsin diyetim bozuldu artık aman yarın da yiyeyim” dediğiniz zaman kilo veremiyorsanız. Bu 6 günün içinde 3. gün diyetinize bozmanıza rağmen, ertesi gün yine diyetinize devam ederseniz kilo vermeye devam eder vücut.

Yapılan hatalardan biri de her gün ve her saat başı tartılmaktır. Tartıyı erişemeyeceğiniz bir yere koyun. Çünkü tartıya çıktınız ve “Vav! Harika 1,5 kilo vermişim” dediniz ama akşam tekrar tartıldığınızda bir kilo aldığınızı gördüğünüzde: “Allah kahretsin akşama kadar hiçbir şey yemedim ama kilo almışım!” diye düşünmeye başlarsınız. Ne oldu? Sabah sevindiniz, akşamüzeri üzüldünüz… Sevinirken ve üzülürken böbrek üstü bezlerinizden çıkan adrenalin ve kortizon artar ve kilo vermenizi engeller. Haftada bir kere, sabah aç karnına ve tuvaletten sonra tartılmanız size kilonuz hakkında en doğru bilgiyi verir.

Son günlerde gündemde olan bir konu detoks. Sizce detoks faydalı mı yapılmalı mı?

Bağırsağın içinde flora dediğimiz bakterilerin oluşturduğu bir yapı var. Vücudunuzda bu olmazsa zaten işleyişi devam etmez. Onların işleyişini bozmanız, lağman gibi birtakım şeyler yaptırmanız kesinlikle “yasak” diyeceğim çünkü o kadar tehlikeli bir şey. Bu, size ileride ölüme kadar götürebilir. Dolayısıyla da detoksa karşıyım.

Detoks diyetleri vardır bütün hafta boyunca vejeteryan türü beslenmeyi kapsayan; buna karşı değilim. Ama benim karşı olduğum, yalnızca sebze ve meyve sularıyla, çimen sularıyla vb. birtakım sıvılarla yapılanlara. Bu tür detokslar ölümcül sonuçlara sebebiyet verebilir. Bir hekim olarak bu tür bir detoksu asla önermiyorum.

Hamilelik döneminde alınan kilolar en erken ne zaman verilmeye başlanılmalı?

Hamilelikte çok kilo almamanız lazım. 30 kilo alan da, 10 kilo alan da 2,5 kg. ağırlığında bebek dünyaya getiriyor. Dolayısıyla, aldığınız kilolarla, çocuğun kilosu değişmez. Eğer kilolu hamile kalmış iseniz hamilelik döneminde en fazla 16 kiloya kadar alabilirsiniz. İdeal kiloda hamile kaldıysanız, en fazla 10-12 kg arasında kalmanız gerekmektedir.

25 kilo alarak doğum yaptığınızı varsayalım; asıl felaket işte o zaman başlıyor. Etrafta anneanneler, babaanneler: “Şunu ye sütün olsun, bunu ye sütün artsın” diye ısrar ediyor ve annenin bu dönemde yediği aşırı yemek, ona yağ olarak geri dönüyor...

Sütün % 98’i sudur, geri kalanı proteindir. Annenin daha önce geçirmiş olduğu hastalıklara karşı antikorların süt kanalıyla bebeğe geçmesinden dolayı biz hekimler anne sütünü öneririz. Anne sütü çocuğu birçok hastalılığa karşı korur. Çünkü annenin geçirdiği hastalıklarda vücudunun göstermiş olduğu bağışıklığı anne sütüyle çocuğa geçer. Ama anne sütünün yerini hiçbir şey tutamaz. En az çocuk 6 ay sütle beslenmelidir, hatta 1-2 sene de devam edilebilir süt vermeye. Süt verdikçe kadınlar kilo vermeye devam eder. Ama biz çevremizdekilerin de ısrarıyla sürekli yemek yiyerek sütümüz artsın çabasına girersek orada yanlış bir yola girmiş oluruz.

Emziren anneler kilo almadan, nasıl doğru beslenmeli ?

Bir anne günde 3 litre su içsin, yoğurt, et, sebze ve meyve yesin şakır şakır sütü olur. Çok da rahatlıkla kilo da verir. 3 öğün yemek yenmeli. Emziren anneler, ana öğünlerde sebzenin yanı sıra ızgara et yiyecek, günde 2-3 adet meyvesini yiyecek. Haftada 1-2 gün muhallebi, keşkül, kazandibi gibi sütlü tatlıları yiyebilir. Veya ayva ya da kabak tatlısı yiyebilir. Ama unlu tatlılar kesinlikle yenmemelidir. Doğum kilolarını vermeyi 6-8 aya yaymak lazım.

Hamilelik döneminde vücudun ödem yaptığını nasıl anlarız?

Hormonların geri çekilimi işleminden dolayı ödem son derece normaldir. Kişi doğumdan 6 ay sonra hala kilo veremiyorsa mutlaka bir kan tahlili yaptırması lazım altta yatan sebepleri bilmek için. Hipotriodi veya haşimato dediğimiz bazı triod hastalıkları doğum sonrası ortaya çıkabiliyor. Ona dikkat etmek lazım.

Çocuklardaki obezitenin nedenleri nelerdir?

Anneler sütten çıkmış ak kaşık gibi kendilerini temize alıyorlar bu konuda. Fakat ben anneleri bu konuda adeta cinayet işlemiş olarak görüyorum. Anneler bu konuda cahilce hareket ediyor; kültürlü anneleri de buna dahil ediyorum. Çünkü bugün Türkiye’de her 4 çocuktan 1 biri obezite sınırının içinde. Eskiden böyle bir şey yoktu. Çünkü anneler, babalar çocuklarıyla vakit geçiriyorlardı. Çünkü o zaman organ mafyası yoktu, insanlar çocuklarının dışarıda oynamasına izin veriyorlardı. Şimdi aileler çocuklarını dışarıya salamıyor. Bütün gün evde olan çocuk, akşam anne babası işten döndüğünde onlarla vakit geçirmek istiyor ama maalesef aileler yorgunluğun altına sığınıyorlar çocukla oyun oynamak yerine, onu televizyonun önüne koyuyorlar. Hareket etmeyen çocuk televizyon başında cips, çikolata vb. şeyleri yiyor ve dolayısıyla da kilo alıyor…

Bu yetmiyormuş gibi bir de anneanneler, babaanneler çocukları görmeye her geldiklerinde abur cuburla geliyorlar. Onların zamanında çocuklar ne kadar yerlerse yesinler kilo almıyorlardı; çünkü çocuklar dışarıda bütün gün oyun oynuyorlardı. Şimdi öyle mi?

Aileler, çocukları zayıf diye doktorlara götürüyorlar. Doktorlar ne kadar çocuğunuz normal kiloda deseler dahi çocuklarının ağzına hâlâ iştah şurupları tıkayan birçok aile var. Beyindeki iştah merkezini uyaran herhangi bir sihirli değnek, bir ilaç yok. Doktorların iştah şurupları diye verdikleri esasında alerji şuruplarıdır. Çünkü antihistaminik ilaçların yani alerji ilaçlarının yan etkisi iştah açmaktır. Siz ona iştah şurubu verdiğinizi zannediyorsunuz ama verdiğiniz ilaç alerji şurubundan başka bir şey değildir.

Türkiye’de gürbüz çocuk yarışması yapılıyor.. Yok böyle bir şey, şişman çocuk yarışması düşünebiliyor musunuz? "Kanser çocuk yarışması" demektir bu benim için. Dolayısıyla çocuğunuzu yemek ile ilgili bir ödüllendirmeyeceksiniz, iki cezalandırmayacaksınız. “Bak bunu yaparsan seni şuraya götürmem” “Bak bunu yemezsen televizyon izleyemezsin” derseniz bu sefer çocuk da “Bunu yemezsem, bunu yapmazsam…” diye düşünür ve çocuğu yemek yemeye karşı koşullandırmış olursunuz. Bu durum birçok ailenin yaptığı yanlış bir davranıştır.

Çocuğunuz yoğurt sevmeyebilir, peynir sevmeyebilir onu bunları yemesi için zorlamayın. Dilimizde tat alma tomurcukları vardır; bu zamanla gelişebilecek bir şeydir. Çocuk bugün yemediğini yarın kendiliğinden yiyebilir. Çocuğunuzu yemek yeme konusunda asla zorlamayın. “Sabah hiçbir şey yemiyor, aç aç okula gidiyor” diyor anneler. Çocuğunuz sabah bir meyve bile yese onun sabah enerji ihtiyacını karşılar bu. İlla tereyağlı ekmeği çocuğun önüne dayamayın.

Bir de çocuğunuza verdiğiniz haçlığa dikkat edin. Çocuk her teneffüstü çikolataları, gofretleri yer ama size “Akşama kadar hiçbir şey yemedim” der. Her akşam, baba eve gelirken çocuğunu sevindirmek amacıyla çikolata, gofret alıyor düşünün siz şimdi böyle bir çocuğu. Her gün çikolata kim yiyor? Aklınızı devşirin diyorum ben. Devşirmezseniz, 9 yaşında 86 kilo olan çocuk hastalarım gibi bir çocuğa sahip olursunuz. Siz bir anne baba olarak çocuğunuza nasıl yeme diyebilirsiniz?. Zamanla çocuğun ağzına tıktınız şimdi kolaysa “Yeme!” de. Bu kilonun içinde % 5-10’dur kilo olan, geri kalanı sizin yanlış beslenmenizden kaynaklanan yağlardır.

Akapunktur tedavisiyle hangi rahatsızlıkları tedavi ediyorsunuz?

Akapunktur tedavisi, sadece zayıflama ve sigarayı bırakmak için uygulanan bir yöntem değildir. Birçok hastalıkta çok etkilidir. Özellikle ağrı tedavisinde akapunktur tedavisi son derece etkilidir. Başta migren olmak üzere, sinuzit, baş ağrıları, gerilim stres baş ağrıları gibi ağrıları tedavi edicidir.

Akapunktur özellikle migren ağrılarını gidermede en iyi yöntemdir. Alerjik birtakım rahatsızlıklarda, astımda özelikle çocuklarda çok daha etkili bir tedavi yöntemidir. Çocuk hastalara iğneli değil, lazer akapunktur yaptığımız için herhangi bir acısı da yok. 25-30 dakika sürüyor seanslar. 3 yaşında olan hastalarımız bile var. Çocukların daha çabuk iyileşme özellikleri var. 100’lerce alerjik çocuğu tedavi ettik astıma dönüştürmeden. Tedavi 6 ay ve 1 sene sürüyor.

Genellikle teşhis konmuş olarak geliyor hastalar buraya. Ona göre tedaviye başlıyoruz. Eğer o testleri yapalı 6 ayı geçmişse hastadan tekrar yeni bir test istiyoruz. Hastayı tedaviye aldıktan 3. ve 6. aylarda tekrar test yaptırıyoruz, orada zaten % 85-96 oranında iyileşme sonucunu görebiliyoruz. Alerjik, renit, konjoktivit, depresyon yaşanlarda, bronşiyal astımı olanlarda, panik atakta, romatizma hastalarının birçoğunda, siyatikler, operasyon harici olan bel fıtıklarında akapunktur tedavisiyle çok olumlu sonuçlar alıyoruz.

“Köpük Skleroterapi tedavisinde hastanın asta, ağrısız, acısız, anestezi almadan, hastanede yatmadan ömrü boyunca taşıdığı varislerinden tek uygulama ile anında kurtulabilmektedir” diyorsunuz. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Özellikle 28-30 yaşın üzerindeki bayanların %40’ında varis problemleri görülebilmektedir. Genelde ağrı sızı vermeyen ancak bacakların dış yüzeyinde görülebilen morumsu, eflatunsu veya kırmızı renkteki, estetiği bozucu varisler var; bir de hakikaten bacakta ağrı yapan variler var. Varisler genellikle genetiktir ve bayanlarda olma olasılığı daha yüksektir. Östrojenden, progestoren hormonuna bağlı olarak ve genetik etkenlere bağlı olarak kişilerde olabiliyor. Bir de sürekli ayakta çalışanlar hemşireler, kasaplar, cerrahlar veya ev kadınları bu gruba giriyor. Burada yapılan köpük ilaç tedavisinde hakikaten son 7-8 senedir çok iyi sonuçlar alıyoruz. Başarı oranı % 100’dür.

Tedavi öncesi hastaya önce bir dopler anjiyografisi yaptırıyoruz. Bu sistem, damarların içerden görünüşünü görmeye yarar. Dopler anjiyografi ilaçlı bir görüntüleme sistemidir; emar gibi düşünün. Yani varisin yukarısında genel bir tromboz, büyük bir tıkanıklık söz konusu değilse sadece basit ağrılı bir varis ise o zaman tek seansta köpüklü ilaç tedavisi yapıyoruz. Kişi tedavi sonrasında günlük aktivitesine devam edebiliyor. Hasta tedavi sonrası 48 saat varis çorabı takıyor ve sonra bandajı çıkarıyor. Tahtaya yazılmış bir çizgi gibi varisler yok oluyor, anında sonucu görebiliyorsunuz; saniyede silip atıyorsunuz.

Türkiye’de ünlü sanatçı ve işadamlarının favorisi olan Ozon terapi yöntemi nedir? Faydaları nelerdir? Kaç seans uygulanıyor? Sağlıklı bir insan bağışık sistemini güçlendiren bu yöntemi yılda kaç kez yaptırılmalı? Çocuklara uygulanıyor mu?

Ozon tedavisi, vücudun bağışıklık ve direnç sistemini en güzel artıran bir tedavi sistemidir. Bir kere grip olmuyorsunuz; çünkü vücuttaki tlenfosit dediğimiz -alyuvarlardaki özel bir gruptur bu- onların sayısını artırır bir ve onların mikropla savaşma gücünü artırır iki; eğer kanserojen birtakım vücudumuzda gezen ajanlar varsa onları tamamen bloke eder, üç. Ozon terapiyle, vücudunuzdaki bakteri, virüsü, mantarı söküp atarsınız. Metabolizmayı hızlandırdığı için kilo vermede de kullanıyoruz.

Ozon, dolaşımdaki kan yağları parçalar. Kılcal damarlardaki tıkaçları engeller. Kronik halsizliğiniz gider ve cilt renginizin canlanmasını sağlar. Bakteri, mantar, virüsleri ortadan kaldırır. Sabahları daha dinç kalmamızı sağlar. Vücut ağrılarına çok iyi gelir. Bel fıtığı, boyun fıtığı tedavilerinde kullanılır.

Genleşmede kullanıyoruz; çünkü 4-4,5 litre kandaki fazla oksijen hücrelerinizin yenilenme olasılığını artırır. Saç dökülmesinden tutunda alerjik rahatsızlıklara kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanıyoruz ozon terapiyi.

Triodin özellikle hipotriod, pankres bezinin az çalışmasından kaynaklanan şeker hastalarında gene çok faydalıdır; insülin bağımlıları için söylemiyorum. Diğer hapla düzelen tip 2 dediğimiz diyabetlilerde olumlu sonuçlar alıyoruz. Romatizmal rahatsızlıkları olanların eklem içine ozon gazı veriyoruz. Böylelikle kireçlenmeyi uzun yıllar boyunca bloke edebiliyorsunuz. Çok etkili bir tekniktir.

Çocuklara da uygulanabilen bir yöntemdir. 8-9 yaşın altındaki çocuklarda damar yolu bulmak zor olduğundan, rektal uygulama yapıyoruz. Makattan küçük bir kataterle girip ozon veriyoruz. Bağırsak tarafından emilme işlemleri gerçekleşiyor. 5 ve 6. seanstan sonra hastalar etkisini görmeye başlıyorlar.

Sağlıklı bir insanda ozon tedavisinden yararlanabilir mi?

Tabi iki. Bir kere kollestrolünüzü düşürürsünüz. Ozon terapiyle, iyi kollestrolünüzü artırır, yüksek kollestrolünüz aşağıya iner. Genel olarak vücudunuz sağlık dengesi için çok faydalıdır. İlk iki hafta haftada 15 dakika oluyor; hastanın 10 seansı tamamlaması gerekiyor. 10 seanstan sonra ayda bir seans olarak devam edilebilir. Bu neye benziyor biliyor musunuz; çayı demliyoruz kısık ateşe alıyoruz. Çünkü uzun süre tedaviye gelmediğinizde kandaki oksijen seviyesi düşüyor. Ayda bir gelldiğinizd ise kandaki oksijen seviyesini korumuş olursunuz. Terapinin herhangi bir yan etkisi yoktur.

Sağlıklı bir insan her yıl 10 seans alabilir bu tedaviden. Haftada bir-iki kez alıyoruz. Seans sayısı kişinin hastalığına göre değişiyor. 2,5 – 3 ay sürüyor tedavi.

Fiyatı nedir bu tedavinin?

Normalde 1800 TL. fiyatlarımız şu an bir kampanyamız var. Kampanya fiyatımız 1500 TL. Kredi kartına 5 takside bölerek hastalarımıza yardımcı olabiliyoruz.

Değerli açıklamalarıyla bizleri aydınlatan Dr. Murat Topoğlu'na hepimizaileyiz.com ailesi olarak teşekkür ederiz.

Ocak 2011
Röportaj: Cansu BULDU ÇAN

Dikkat: Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, hiçbir şekilde kullanılamaz.

Konular :