ÖZEL RÖPORTAJLAR

“Ben Bu Meslek İçin Tüm Paramı Pulumu Yaktım!”

Hepimiz Aileyiz Kurumsal Icon hepimizaileyiz.com.tr
Yayın : 11.11.2011

Haldun Dormen

Haldun Dormen

Haldun Dormen

Haldun Dormen

Haldun Dormen

Onun hayatı sanat, sanatı hayatı olmuş adeta. Öyle olmasa82 yaşındaki sanat çınarı ömrünün yarım asrı aşkın süresini bu mesleğe adamış olmazdı herhalde...

“Bu işi yapacaksan en iyisini yapmalısın bunun için de en iyi eğitimi almalısın” diyen babasının sözünü tutmuş, lise öğrenimini Robert Koleji’nde tamamladıktan sonra, tiyatro eğitimi için ABD Yale Üniversitesi’nin yolunu tutmuş.

“Bugün ne olduysam babam sayesinde olmuşumdur” diyen sanatçı, oyunculuğu, yönetmenliği ve eğitmenliği genç yaşında aynı anda yürütmeyi başarmış ender sanatçılarımızdan.

Ustanın, vazgeçemediği tiyatroyla eş zamanlı yürüttüğü eğitmenlik, oyunculuk, yazarlık, yönetmenlik ve televizyonculuğun dışında bir zamanlar radyoculuk ve gazetecilik de yaptığını biliyor muydunuz?


Haldu Dormen, bugünlerde yeni oyunu “Don Kişot”u oynamanın heyecanı içinde. Sanatçıyı 5 Kasım’daki ilk gösterisinde izleme şansını yakalayan seyircilerden biri de bendim. Oyunun hemen ardından, tiyatro dünyasının duayeniyle küçük bir söyleşimi yaptık. Bayram hazırlığı trafiğine takılmamak ve oyunu kaçırmamak için salonda erkenden yerimi aldım. Bu yüzden, biraz oyuna gelenleri yakından inceleme fırsatı da buldum. Salondaki en ön sıraları sanatçı dostları ve sevdikleri çoktan doldurmuştu. Az ötemde yıllarını tiyatroya vermiş, gerek aile yaşamlarıyla gerekse sanat hayatlarıyla camianın örnek çiftlerinden Nevra ve Metin Serezli duruyordu. Birkaç sıra önümde de oyunculuğuna daima hayran olduğum, şu aralar “Kırmızı Halı” komedi oyunuyla, izleyenleri kendine hayran bırakan performansıyla tiyatro sanatçısı Dilek Türker oturuyordu. Önümde ise dünyaca ünlü piyano virtüözü ikiz kardeşlerden Süher Pekinel duruyordu. Öyle görünüyordu ki bayram arefesinin o koşuşturmacası içinde sanatçı dostları, çocuğu, genci ve yaşlısıylı her yaştan tiyatro sever, Haldun Dormen gibi bir çınarı izlemek için çoktan yerini ayırtmıştı.

Ve karşımızda ilk günkü heyecanıyla, sahnede 25’lik delikanlılara adeta taş çıkartan şövalyelere özgü dansıyla, insanı en ufak bir tembellik yaptığında dahi utandıracak kadar enerjik Haldun Dormen duruyordu.

Neyse sözü fazla uzatmayayım, usta oyuncuya merak edip sorduklarımla sizi buluşturayım.

Sizi bunca yıl motive eden nedir? Bunun bir sırrı var mı?

Ben çocukluğumdan beri bu işi çok seviyorum. Ailemde benim bir sanatçı yok; fakat sanatçı seven bir aileydik hep. Annem babam, bizi tüm tiyatro gösterilerine ve klasik müzik konserlerine götürürdü. Sanatla iç içe yaşayan bir aileydik. Annem biraz piyano çalardı, o da amatör olarak. Bir Alman dadım vardı. Bizi çok sevdiği için, bizi Alman filmlerine ve müzikallere götürürdü sık sık. Onlar beni biraz bu mesleğe yönlendirdi diyebilirim. Mesela o yıllarda dinlediğim Almanca müzikal şarkılar hala ezberimdedir. Hatta geçenlerde TRT 1’de yayınlanan bir programda orkestrayla bir şarkı söylememi istediler. Ben de değişiklik olsun diye o yıllardan hafızalarımda kalan bu müzikal şarkılardan birini seslendirdim.

Sanatçı olma isteği içimde hep vardı zaten. Bir daha da vazgeçmedim zaten, inatla üstüne gittim. Ailemin desteği olmasaydı bu kadar iyi eğitimim olmazdı; onlardan çok büyük destek aldım. Babam zaten şart koştu: ‘O zaman en iyisi olmak için, en iyi eğitimi alacaksın. Ancak bu şartla sana yardım ederim’ dedi ve de gerçekten de yardım etti. O yüzden ona çok minnettarım. Bugün ne olduysam babamın sayesinde olmuşumdur.

Haldun Dormen


İlk kez Türk seyircisinin karşısına geçtiğiniz 1954 yılındaki ''Cinayet Var'' adlı oyun ve bugün 5 Kasım 2011 “Don Kişot”. Uzun soluklu sanat hayatınızda dönüp bir baktığınızda, değişenlerin ve daima aynı kalanların neler olduğunu görüyorsunuz?


Ben de bir şey değişmedi. Ben tiyatroyu daha iyi tanıdım; tiyatroyu daha çok öğrendim, çok daha rahattım sahnede.Artık televizyon kameraları karşısında titremiyorum,rahatım; sanki evimdeymişim gibi geliyor bana.

Fakat bugün, benim için güç bir gündü. Çünkü ezberimden emin değildim; ama heyecanlanmadım. ‘Eyvah seyirciye saygısızlık’ olacak diye biraz korktum, tekledim o bakımdan biraz üzüldüm; fakat kendime güvenim geldi. Biliyorum ki seyirci beni seviyor. Bir hata da etsem beni affeder gibi geliyor.

Zamanla tiyatroların seyircisi değişti. Biz eskiden aynı oyunu haftada dokuz temsil oynardık, şimdi aynı oyun haftanın muayen günlerinde bazen oynanıyor bazen oynanmıyor. Şehir Tiyatroları’nda veya Devlet Tiyatrosu’nda dahi üst üste aynı oyun oynanmıyor. Onlar da bazı oyunları haftanın belli günlerinde oynuyorlar.

Mesela “Şahene Züğürtler” gibi bir oyunu biz iki sene süreyle: Salı, Çarşamba Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar 9 temsil oynuyorduk; bir tek Pazartesi günümüz boştu. “Yaygara 70” oyunu yine öyle. Kenter’lerde de Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda da öyle oynardı biz de öyle oynardık; artık bu kalmadı. Seyirci yok demiyorum var ama tiyatrolar çok dağıldı. O zaman 30 tiyatro varsa bugün irili ufaklı yaklaşık 230 tiyatro var. O küçük tiyatrolarda da çok iyi şeylerin var olduğunu biliyorum.

"Dot Tiyatrosu'ndaki Her Oyunu Çok Beğeniyorum"

Küçük tiyatrolarıtakip edebiliyor musunuz bu yoğun tempo içinde?

O kadar vaktim yok tabi ama elimden geldiğince bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Gidemesem dahi en azından haberlerini alıyorum. Mesela Dot Tiyatrosu’nu çok seviyorum; çok iyi insanlar yetiştirdiler. Geçenlerde şu an ismini hatırlayamadım,yeni bir tiyatrodan bahsetiler henüz vakit bulamadım ama mutlaka gideceğim ona da.

Bir kere tiyatrocuya saygı çok büyük. Bu yalnızca İstanbul’a özgü bir durum değil Anadolu’da da tiyatro sanatçısına yaklaşım böyle. Ben mesela 55 yıldır bir tek kişiden saygısızca bir hareket görmedim. Ayakkabı boyacısından iş adamına, siyaset adamından simit satıcısına kadar ‘Haldun Ağabey’ aşağı ‘Haldun Ağabey’ yukarı dendi hep. Bu beni hep çok mutlu etmiştir.

Bir de başka bir şey var, ben 50 senedir Anadolu’ya turneyeçıkıyorum. Bu turnelerde halkımızı daha yakından tanıma fırsatı bulduğumdan benim çok sevdiğim bir şeydir.

Haldun Dormen

İzleyici farkı var mı?

İzleyici farkı eskiden olurdu fakat şimdi olmuyor. Çünkü televizyon o kadar yakınlaştırdıki herkesibirbirine, oradaki seyirci de çok sofistike oldu artık.

Bakın şöyle bir değişkilik var ama: Eskiden insanlar çocuklarının tiyatrocu olmasını istemezlerdi. Şimdi isene bileyimKonya’da ne bileyim Elazığ’daki bir anne veya baba: ‘Haldun Bey benim kızım tiyatrocu olmak istiyor ona nasıl yardım edersiniz?’ diye soruyor. Bu çok büyük bir aşama Türkiye için. Bubeni çok mutlu ediyor tabi. Gittiğimiz her şehirde irili ufaklı birçok tiyatro gruplarıvar. İçlerinde amatör olan da var profesyonel olan da. Artık birçok ilde Şehir Tiyatroları dahi var. Mesela Manisa’da da Şehir Tiyatroları varmış; ben bunu yeni öğrendim.

Şu an aynı zamanda, aslında hep oynamak istediğiniz bir karakter olduğunu sonradan fark ettiğiniz “Kibarlık Budalası”nı da oynuyosunuz yine Tiyatro Kedi’de. Karakterin size çekici gelen yanları nelerdi ki ‘hep oynamak istediğiniz oyun’ olduğunu anladınız?

Oyun olarak değil oyunun yazarı Moliere olduğu için çekici geldi bana. Moliere benim en sevdiğim yazarlardan birisidir.Bugüne kadar Moliere’in çok oyununusahneye koydum ama hiç ben oynamamıştım.Bu benim için çok güzel bir keyifti. Temsilde 300 gösteriye yaklaştık; oyunu bu kadar oynamak da bizim için müthiş bir duygu. "Mösyö Jourdain” adeta hayatımın bir parçası oldu diyebilirim; umarım Don Kişot da öyle olur.

1961’de sahnelediğiniz ilk müzikal olan ve sanat yaşamınızda size maddi ve manevi büyük kazanımlar sağlayan, sanat hayatınızda unutamadığınız yıllara damgasını vuran “Sokak Kızı İrma”yı yeniden sahnelemeyi hiç düşündünüz mü ?

Bundan sonraki projem o; sahneleyeceğim yani. Zamanı henüz net değil ama sahnelenecek mutlaka. Oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu repertuarına aldı. Fakat oyunu ben baştan kaleme aldım. Oyunu 2011 İstanbul’una uyarladım. Olay Asmalımescit’teki bir meyhanede geçiyor. Margaret Morgan’ın müziğini yine aynen kullanıyorum. Fakat içine Türk enstrümanlarını ekledim; Türkiye’ye uysun diye. Çünkü bu müzikler çok güzel; müzikleri bize de çok uyuyor. Ama iki tane Türk enstürumanla o müzikler tamamen bize ait oldu. Bu bakımdan bu proje beni çok heyecanlandırıyor şimdiden.

Haldun Dormen

"Hadise’nin ve Murat Boz’unOyunculuk Yeteneklerinin Olduğunu Düşünüyorum; İkisini de Çok Beğeniyorum"

Bugünkü şartlarda bir müzikal oyun sahneye koyacak olsanız günümüz oyuncularından kimleri seçerdiniz? Üstesinden başarıyla geleceğinize inandığınız, beğendiğiniz sanatçılar var mı?

O kadar çok isim var ki. İlk anda aklıma Ayça Varlıer geliyor; çok iyi bir müzikalci. Onunla çalışma zevkini tattım; çok da keyifle çalıştım. Çok iyi bir oyuncu aynı zamanda hoş dabir kadın. Onun için müzikal için ideal.

Ben Hadise’yi ve Murat Boz’u da çok beğendim. Tanımıyorum ikisini de fakat hem çok keyifliler, hem de elektrikleri çok yüksek, müzikal sahnesine yakışabilecek insanlar. Ben onların oyunculukyönlerini çıkarabilirim gibi geliyor bana. Daha önce kendisiyle çalıştığım Emre Altuğ var müzikaller için çok uygun bir aktör. Hem öğrencimdi konservatuardan hem de iyi birşarkıcı.

Bir de enteresan bir gelişme var son yıllarda dikkatimi çeken; inanılmaz şekilde müzikale ilgi arttı. Herkes müzikalci olmak istiyor. Gençler,İngilizce bilmeseler dahi bütün Amerikan, İngilizmüzikallerini ezberleyip söylüyorlar.

Haldun Dormen

“Genel Kültür Olmadan İnsanın İyi Bir Sanatçı Olması Mümkün Değil!!"

Biraz da hocalığınızdan bahsetmek istiyorum. Dormen Tiyatrosu’nda herhalde ülkemizde özel tiyatrolar içinde sahibinin dışında tüm oyuncuların başrol oynama şansını yakaladığı, ‘Dormel Okulu’ diye bilinen bir sahne olmuş hep.

Doğal olarak da tiyatronuzda günümüzün birçok değerli sanatçısının yetişmesine, yıldızlaşmasına olanak vermişsiniz. Sizin gibi tiyatro duayenindeneğitimalma, beraber çalışma fırsatı yakalayan gençlere bu meslektekiönceliklerinin neler olması gerektiğini öğretiyorsunuz?

Haldun Dormen

En önemli şey bir kere bu mesleği sevmeleri. Seviyorum zannetmesinler gerçekten sevsinler. Benim bir kitabım var özellikle bu mesleği seçen gençlere yönelik, ‘Olmak ya da Olmak’ adında; olmamak değil dikkatinizi çekerim. 'Olacaksan olacaksın!" diyorum kitapta. Öyle kör topal değil, bu meslek için yakacaksın her şeyi... Ben öyle yaptım... Ben buna karar verdiğim zaman, tüm paramı pulumu yaktım. Bunu yaptığım için de hiç pişman değilim.

Çok çalışmaları gerekiyor tabi. Ben bu yaşımda halen çalışıyorum. Mesela bu oyun için sabah 6’da kalktım lafların üzerinden geçtim, yattım tekrar 7’de kalktım bir kez daha lafların üzerinden geçtim. Yani her işte olduğu gibi bu işte de disiplin ve çalışmanın dışında başka çare yok. Bir de tabi dünyayı takip etmek çok önemli.

Bizde genel kültür çok ihmal edilen bir konu oldu maalesef. Genel kültür olmadan insanın iyi bir sanatçı olması, iyi bir yönetmen olması mümkün değil bence. Onun için özellikle yönetmen olmak isteniyorsa, genel kültür çok daha büyük önem kazanıyor. Bir yönetmenin buraya bir Cherkovskimüziği mikoysam dahaiyi olur, yoksa baştan bir müzik mi oluşturulması gerekir bunları bilip karar verebilecek donanıma sahip olması gerekir. Yani bir yönetmenin çok geniş bir genel kültürü olması şart. Tabi aktörün de bence.

Haldun Dormen

"Bugün Dot Tiyatrosu'nda Oynanan Oyunlar, Avrupa'nın Hangi Şehrinde Oynansa Ayakta Alkışlanır"

Bu donanıma sahip olduğuna inandığınız yönetmenler var mı?

Var tabi. Gençlerin çoğu iyi. Eski talebem Ali Altuğ var örneğin, çok iyi bir yönetmendir. Şu anda da “Tam Diken Henry” diye bir oyun koydu Kadıköy'de yeni bir tiyatroda.O tabi çok parlak bir yönetmen.İçlerinde tanıdıklarım, tanımadıklarım, başarısını duyduğum çok yönetmen var. Mesela Dot Tiyatrosu’nda her oyun çok iyi yönetiliyor. Orada oynanan oyunlar Avrupa’nın hangi şehrinde oynansa ayakta alkışlanır.

Eksi bir İstanbullu olarak dünle bugününü kıyaslamanızı istesem arada ne gibi farklar olduğunu söylersiniz?

İstanbul’dan vazgeçemem bir kere. Bu kadar senelik İstanbul’luyum ama her gün yeni yerlerini keşfediyorum. Birçok yer, yeni baştan inşaa edildi. Yeni yeni mekanlar oldu. Tabi ona rağmen eski İstanbul’u da çok seviyorum. Bence İstanbul dünyanın en en en güzel şehri; kuşkum yok o konuda. Her bakımdan enteresan bir şehir oldu. Eğlencesi, kültür hayatı, kavgası, gürültüsü hepsi bir bütün bence; dünyanın en güzel şehri. Eskiden New York’u severdim; orada yaşadım zaten. Fakat şimdi New York’u İstanbul’a asla değişmem.

Bu şehrin bozulduğunu düşünenlerden değilsiniz sanırım...

Ben bu hükme çok kızıyorum. Bugünkü Beyoğlu eski Beyoğlu’ndan çok daha renkli ve güzel. Eski Beyoğlu, kibarlıklar, şapkasız çıkılmaz durumları bana boş geliyor. Asıl şimdi gerçekten büyük bir enerji fışkırıyor Beyoğlu’ndan. Ve ben İstanbul’un bugünkü halini gerçekten daha çok seviyorum.

Haldun Dormen

Televizyon ekranlarında bir-iki diziyle adını duyuran oyuncuların nedense vakitleri çok değerli; setlerinde dahi röportaj yapmaya vakitleri olmayabiliyor (!) Oysa 82 yaşındaki ustaların ustası, oyununun ilk gösterisini yaptığı gün, üstelik aynı gün iki oyun oynayacak olmasına rağmen, o yoğun temposunun arasında bize vakit ayırıp tüm samimiyetle sorularımızı yanıtladı. ‘Oyuncuyum, sanatçıyım’ diyenlerin ders alması gereken daha çok şey var usta hocadan bence.

Dinamizmiyle, disipliniyle, meslek aşkıyla, yaşıtlarını geçtim torunları olabilecek meslektaşlarını bile kıskandıracak duruşuyla, onun gibisi kolay kolay gelmez dedirtiyor insana.. Veo günülkemizin gelmiş geçmiş güzide sanatçılarından biriyle röportaj yapmanın gururunu yaşadım...

Bana yaşattığı bu mutluluk için, tekrar tekrar teşekkür ederim büyük ustaya.

Yeni oyununuzda bolgişeler...

Röportaj: Cansu Buldu Çan

Kasım 2011

Dikkat: Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, hiçbir şekilde kullanılamaz.

Konular :